"Once ben göreyim ölüp ölmeyeceğini sonra kararlastiririz." dedi ve elini koluma uzattı. Icimdeki ses gormemesi gereken birseyler oluyor diyordu. Bir bahane bulmaliydim.

Ben ne bahane uydura bilirim diye düşünürken Austin koluma ulasmisti tam tisortun kolunu sayırıyordu ki geldigimiz yoldan yaklasan iki ışık gördüm. "Austin bak ne geliyor?" diye bağırdım.

Austin bagirmamın verdiği şaşkınlıkla kolumu bırakıp arkaya baktı. Yaklaşan ışıkları görüp bana geri döndü. 'Araç yaklasiyorsa ne olmuş?' dercesine bir bakış attı.

"Otostop çekebiliriz, şehire gitmek için daha hızlı bir yöntem." dedim ve gelen aracı bekledim. Araç görebileceğim kadar yaklaşınca aracın eski bir kamyonet olduğunu gördüm. Hemen el sallayıp durması için dua ettim. Eğer araç durursa Austin'nin koluma bakamayacağını biliyordum.

Kamyoneti kullanan kırklı yaşlarındaki kafasının yarısı kel olan adam beni gorunce yavaşladı ve tam önümde durdu. "Nereye?" diye sordu.

"Şehre gidecektik." dedim.

Adamin kahverengi gözleri once beni sonra yanıma gelmiş olan Austin'i süzdü ve "Atlayın hadi." dedi. Tuttuğum nefesi bırakıp harekete geçtim.

Ben tam ön kapıyı açmış binecektim ki Austin omuzumdan tutup durdu ve kendi bindi. Ben yaptığına bir anlam vermeye çalışırken "Ne bekliyorsun, hadi." dedi arkadaki boş yeri göstererek. Kapıyı kapatıp arka kapıyı açtım ve bindim.

Araç harekete geçince adam "Ee nereden geliyorsunuz gençler." dedi. Ben bahane ararken adam "Tahmin ediyorum kamptan, son zamanlarda gencler arasinda moda oldu."dedi.

"Evet biz de kamptaydık." dedi Austin.

Yolun geri kalanında adam kendi hayatını anlattıp durdu. Iki kızı varmış, ama karısıyla ayrildiklari ve kadında kızlarını yanına aldığı için goremiyormus. Karisiyla yaşadığı sorunlar yüzünden ondan nefret ediyormus, kadın da zaten bu adamı sevmedigini surekli söylüyormuş ve ayrıldıktan iki ay sonra kadın başkasıyla evlenmiş felan. Yol kısaydı ama o kadar sıkılmıştım ki bir türlü bitmek bilmemişti.

Boş boş yol kenarindaki ağaçları seyrederken ağaçların seyreklestigini fark ettim, kısa süre sonrada ağaçlar tamamen bitmis yerini betona bırakmıştı. Komyenet durunca ne olduğunu anlamak amaciyla Austin'e dogru baktım, ama cevabimı veren adam oldu. "Sizi en fazla buraya kadar getirebilirim. Yolumun buradan sonrası şehirden uzaklaşıyor." dedi.

"Buraya kadar getirdiğiniz için teşekkür ederiz." dedim ve kapıyı açtım.

"Teşekkür ederiz." dedi Austin ve o da indi. Biz inince kamyonet yoluna devam etti. Austin bana döndü ve "Kolun," dedi.

Ne kolmuş!

Bir süre umutla baktıktan sonra çarem olmadığını anlayıp kolumu uzattım. Tişörtü sıyırıp kolumu tamamen ortaya çıkarınca bende merakla koluma baktım ve gördüğümde dona kaldım. Çember cercevesi olan icinde tuhaf sekillerle doldurulmus kolumun üst tarafını tamamen kaplayan bulanık siyah bir isaret vardı. Biz kolumdaki insanın içini ürperten şekle bakarken ağrı tekrar siddetlendi ve ağlarının gelmesiyle şekil belirginleşti. Ağrı yüzünden kendimi tutamayıp kısık bir inilti kaçtı ağzımdan.

"Iyi misin?" diye sordu Austin endişeyle. Cevap verebilcek durumda olmadığım için başımla onaylamakla yetindim. "Daha önce hiç böyle bir Düğüm görmemiştim." dedi Austin tekrar şekle bakarak. Bu sırada ağrı hafiflesti ve beraberinde şekilde soluklaştı.

"Bu bir Düğüm mü?" diye sordum şaşırarak.

"Başka bir açıklaması olamaz, ama daha önce gördüğüm bir düğüm de değil." dedi gözünü bulanıklaşmış şekilden ayırmadan.

Druid AkademisiWhere stories live. Discover now