15. Bölüm

86 10 5
                                    

Adele – Hello

Şebnem Ferah – Mayın Tarlası

Neredeyse her kızın ilk aşkıdır babası, sevdiği ilk adam, canı yandığında kollarına koştuğu, omzunda ağladığı ilk adamdır ve sonsuz aşkıdır. Hayatına kim girerse girsin, her zaman sevdiği ve onu her zaman sevecek tek kişidir. Benimki de öyle.

Anaokulunda yaşadığım ilk aşk acımda kollarına sığınıp ağladığım adamdı benim babam, ilkokul beşte iken bileğimi burkup çatlattığımda annemden bile daha fazla korkup bana bir şey olacak diye ağlayan bir adamdı benim baba. Her şeyi bırakıp gitmek istediğimde, inandığım, güvendiğim herkes tarafından canım yandığından yanımda olan, ben içim acıya acıya omzunda ağlarken saçlarımı okşayarak bana destek olan adamdı benim babam. Benim babam benim neşemdi, nefesimdi, hayatımdı, ilk ve sonsuz aşkımdı.

Bu hayatta en çok korktuğum şeylerden biriydi babama bir şey olması, benden önce ölmesi ve beni bu yabancılarla dolu dünyada şövalyesiz bırakması. En çok bundan korkardım ben, şövalyemi, beni herkesten ve her şeyden korkmadan koruyan o adamı kaybetmekten korkardım ve şimdi o korku hiç olmadığı kadar güçlüydü. Bembeyaz hastane koridorundaki mavi sandalyelerden birinde yaşadığım korkudan dolayı deli gibi atan kalbimle otururken tek istediğim şövalyemin o odadan sağlıklı bir şekilde çıkmasıydı. Ameliyatı atlatıp bize geri dönmesiydi.

Derin bir nefes alarak gözlerimden akan yaşları sildim. Yanımda oturun annemin titreyen ellerinden birini tutarak sıktım. Bir yandan ağlıyor, bir yandan da babama bir şey olmaması için dua ediyordu. O da hazır değildi sevdiği adamı kaybetmeye, hem de daha beraber yazılmış kaderlerinde yaşamak isteyip yaşayamadıkları bir sürü şey varken. Belki otuz yıllık bir mazileri vardı ama otuz yıl onların o kocaman aşkı için o kadar küçük bir zamandı ki... Onların daha fazla zamana, daha fazla hayata ihtiyaçları vardı.

Derin bir nefes daha aldım ve koridorun içinde gergin bir şekilde volta atan kardeşimin yanına giderek kollarımı beline sardım. Anında o da kollarını belime doladı ve yüzünü boyun girintime yerleştirerek deminden beri içinde tuttuğu gözyaşlarını daha fazla tutamayarak ağlamaya başladı. Onunla beraber ağlarken kollarını daha sıkı doladı belime ve bende tek elimi daha yukarı çıkartarak saçlarına yerleştirdim. Küçüklüğünde ağlarken saçlarının oynanmasına dayanamaz ve içinde zar zor tutmayı bir becerdiği bir şey varsa daha fazla tutamazdı, aynı şimdi olduğu gibi.

"Abla, babama bir şey olursa ne yaparım?" diye boğuk bir şekilde konuştu. Saçlarına ile oynamaya devam ederken gözlerimi sıkıca yumdum ve gözyaşlarımın biraz daha akmasına izin verdim.

"Ona bir şey olmayacak ablacığım, babam savaşacak ve o odadan çıkacak. Küçük prensini, küçük prensesini ve dünyalar güzeli kraliçesini kralsız bırakmaz."

"Bırakmaz değil mi?" dedi gözyaşları arasında.

Kafamı iki yana salladım. "Bırakmaz, çünkü o bizi burada onsuz bırakamayacak kadar çok seviyor."

Ufuktan ayrıldım ve bir adım geri çekilerek önce kendi ıslanmış yanaklarımı, sonrada onunkileri sildim. Ardından da dudaklarıma hüzün kokan bir gülümseme kondurduktan sonra konuştum. "Şimdi ikimizde ağlamayı kesiyoruz ve annemize destek oluyoruz. Tamam mı?"

'Tamam' anlamında kafasını salladı ve beraber annemin yanına gittik. Bir tarafına Ufuk, bir tarafına ben oturduğumda annem ikimizin de ellerini tutarak sıktı.

****

Aradan üç saat geçmiş, babam ameliyattan çıkmış ve normal odaya alınmıştı. Ufuk biraz önce annemi de yanına alarak yemek ve kahve almak için hastanenin kafeteryasına inmişti. Bende babamın başında, rahatsız bir hastane koltuğuna bacaklarımı göğsüme çekmiş bir biçimde oturup onun yorgun bir şekilde hastane yatağında yatan bedenini izliyordum.

Venüs YıldızıOpowieści tętniące życiem. Odkryj je teraz