Bölüm 3.2

61 6 0
                                    



Bölüm 3.2: "İki yarım aile,bir tam etmez."


"Yuh hayvan! Boynumu kırsaydın" diye saldırdım, göğsüne elimin tersini çarptım , dizimle kaldırdım üzerimdeki ağır cüsseyi. Ayakları yerle temasını kesmeden yana yuvarlandı varil gibi.

"Mal mısın oğlum?" Ayaklandım, üzerine yürüdüm. "Angut gibi üzerime serildin, ne yapmaya çalışıyorsun beni ezmeye mi? Hem bu leş kokuya nerden bulaştın?"

"Teletabiler diyarından.." dedi Ulaş, ensesini kanepeye yasladı. Ellerini karnının üzerinde birleştirip derin bir bakış fırlattı.
"Seni tanıyor muyum?"

Zil zurna sarhoştu. Dilini döndürmekte güçlük çekiyor, dudakları beynin kontrolü dışında saçmalıyordu. Ayaklanmaya çalışıyordu bir de.

"Otur lanet olası.." diye ittim onu.

"Benim anahtarlarım nerede? Okula gideceğim, işlerim var. " diye ısrar etti. "Gideceğim ve o kıza gününü göstereceğim!"

Ağzına yapıştım. "Bir daha bağırırsan o kız sarhoş ağzını bir güzel dağıtır duydun mu beni?" Kafa sallayıp söz verdiğinde dudaklarından elimi çektim.

Yüzümü sıvazladım. Saat gecenin bir vaktiydi ve ben burada Cevat Tufanoğlu'nun kasetlerini izlerken suçüstü yakalandığım sarhoş Ulaş'la ne halt ediyordum? Eğer ayık olsaydı işler daha mı boka sarardı, evet. Şimdi daha mı az boka sardı,hayır.

Kendime olan tüm siniri saçlarımdan çıkardım. Ensemde biten kısa saçlarıma parmaklarımı geçirdim,çektim, geçirdim,çektim. Bunu dokuz kez tekrarladım.

"Zencefil kokuyorsun." dedi gözleri baygın uzun vücudunun yarısı kanepede yarısı döşemedeydi. "Benimle sigaranı paylaşabilirsin bence"

"İçine sıçtın zaten, kırıldı" dedim kulağımın arkasındaki zencefil aromalı sigarayı alıp suratına attım.

"Ne kötü laflar bunlar, güzel ağzına hiç yakışmıyor" Devrilmeden arka cebine ulaştı, çakmayı aldı, cebelleşmeye başladı, sekizinci denemede ateş çıkardı ve sigaranın filtresiz kısmını yaktı. Edepsiz bir oturuş takınmıştı şimdi. Derin derin avurtlarını çökertip etrafını dumana boğuyordu. Nikotini soludum.

"Gidiyor musun?" Ardımdan seslenmişti.

Kapının eşiğinde ona baktım.
"Yat zıbar, sesini yükseltip de sakin başına birilerini toplama."

Histerik gibi sırıttı. "Yukarıda seninle uyumamı ister misin rahat bir kucağım vardır, minik teletabi"

Belki aşırı etanolden beynine oksijen gitmiyordu, o yüzden böyleydi, otistik gibi.

"Daha fazla viskiye ihtiyacım var." Ayakları birbirine dolansa da ayakalandı. Yalpalana yalpalana vitrinin üzerine attı kendini. Asıl olay da o zaman oldu. Viski şişelerini büyük bir kaos eşliğinde döşemeye düşürerek kırdı, müthiş şamata koptu , etrafı batırdı, çıplak koluyla cam kırıklarını itelerken dirseği kesildi.

Omzunun altına girerek bedenine dayandım. Onu koltuğa oturttum. İşaret parmağım ve baş parmağımı birleştirdim sonra alnına vurdum.
"Ah acıdı.." dedi yüzünü buruşturup.
Zaten o amacı güdüyordum. Bir nebze uyanması için ağrı uyaranı beyne gönderiyorum. Ancak bana mısın demiyordu molozbaş. Esaslı bir stimulana ihtiyacı vardı, kafeine.

Gözlerimi ovuşturdum. Uykum gelmişti. Gerekli işlemleri yapıp kahve makinesinin başında beklerken esneyip durdum. Resmen başımdaki bela yüzünden yatağımla buluşamıyor, günün fizyolojik bitkinliğini eklemlerinde biriktirmiş mental yorgunluğunu ise sakaklarda toplamış vücudumu çarşafın koynuna atamıyordum. Üstelik bu insomnia'ya varacak kadar ağır uykusuzluk çekme eğilimi olan biri için kaçırılmaz bir fırsattı. Artık Ulaş yüzünden tepilmiş bir fırsat olarak anılacaktı.

NİSANA KADARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin