4. BÖLÜM: ÇIĞLIKLAR SAATİ

4.4K 288 103
                                    

4

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

4. BÖLÜM: ÇIĞLIKLAR SAATİ

Korku gerçek kişiliğimizi gösteren bir akrep ve yelkovan gibiydi. Hangi sayının üzerinde durduysa, sizi temsil ederdi. Yedi? Altı? On iki? Kişiliğim bir saatin bütün sayılarını aynı anda gösteren akrep ve yelkovandan ibaretti. Her saat, gelen dakikaları yok ediyordu çünkü yelkovan yalnızca bir saati gösterecekti. İçimde bir lider olmalıydı, oysa hiçbiri itaat etmeyi kabul etmiyordu.

"Enis?" Bu soru tuhaftı Bu gece karanlığı barındırdığı on birdeydi, saatler buraya vuruyordu; hangi kişiliğimize, hangi duygularımız dönüyordu bilmiyordum ama korkuyu hissediyordum. İlk defa canımdan vazgeçmekle karşılaşmıştım. Onu da uçurumun ucunda bulmuştum.

Enis'in ter içinde kalmış yüzünü gördüm. Korkuyordu, onun da saati bu geceyi gösteriyordu. Peki neyden korkuyordu? Kolundan mı? Yoksa kim olduğumu dahi bilmediğim benim gibi biri için mi? Titrek nefesimden çıkan buhar, gecenin sisine yayılırken, karşımdaki adamın acıdan bastırdığı dişlerinden yayılan bir inleme vardı.

Seni bırakmayacağım, demişti. Bırakmıyordu. Parmakları ellerime kenetlenmişti. Enis'in yüzüne karanlık tesettür gibi inmiş, onu muhafaza altına almıştı. Yüzü acıdan kaskatıydı, yaralı koluyla beni tuttuğu o elinin yırtılışını asla unutmayacağım gibi, bu adamın çehresinde gizlenmiş gizli acıyı da unutmayacaktım. Kurtuluşum olmayacağı bir oyunun içinde kendimi şah diye tanıtmıştım, oysa piyon ruhlu olan bir kız çocuğundan başka bir şey değilken.

"Neden elimi tutuyorsun?" dedim işleri yokuşa dikerek. Ölümle burun burunaydım ama bir yanım bundan korkmuyordu. "Sana zarar verdim! Beni kurtarsan bile, senin gibi yabancıya güvenmeyeceğim." Kendi kuyumu, kendim kazmıştım ipimi saldığım kuyunun içindeki canavara; kaptırmıştım dudaklarımı, çalmıştı canavar kelimelerimi.

Enis'in yüzü değişmedi, söylediklerime mimik oynamadı. "Bana güvenmeni beklemiyorum senden, Derin. Seni istediğim için değil, zorunda olduğum için kurtarıyorum." Ölümü giyindiğim bedenim, morarmaya dönmüş bir cesedin çirkinliğine dönerken, kendimi aynanın karşısında yer aldığım o cadının güzeli zannediyordum. Bu kadar zavallı olmak, ruhuma tırmanan boğucu hislere kurban ediyordu, sunulan bir yem gibi. Gökyüzü gökyüzü, söyle bana; var mı benden daha güzeli? Var mı benden daha azledeni?

Bir şey diyememiştim. Mecbur olduğu birini kurtarmak zorunda olması, içimdeki soruları sorguya çekmişti. Onunla konuşsam bile, cevapları bulamayacaktım muhtemelen.

"Fazla dayanamam," dediğinde sesindeki kesiklik vardı. Korktum. Bedenimin direnişi, karşımdaki adamın gücüne bel bağlıyordu. Enis'in keskin çehresinin sağ profiline çöken karanlık, iç gıdıklayıcıydı. Dişlerini sıktığı çenesi, olduğundan belirginleştiriyor, direnişlerinin izlerini gösteriyordu. "Acele etmelisin."

Şu an ölüyordum; panik altındaydım. Kalp atışlarımın her çırpınışı, gelecek olan sarsıntıyı koynunda besliyordu. Enis'in derisi bir kumaş parçası gibi yırtılmışına an be an şahittim. Şahit olmakla kalmayıp, onu bu hâle sürükleyen kişinin ta kendisiydim. O yırtılma sesi, zihnimin topraklarına öyle bir düşmüştü ki en derinlere inerek, orada filizlenmeye başlamıştı bile. Silinmeyecek bir hatıra.

KARANLIKTA ESEN MELODİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin