Kapı ♡

51 6 3
                                    

Lucy ata sıkıca yapışmıştı. Gözlerini açamıyordu. Yerden kilometrelerce yüksektelerdi. Soğuk hava yüzüne çarpıyor, saçlarını uçuşturuyordu.

Atın boynunu sıkıca tutuyordu. Tek gözünü yavaşça açtı. Bulutlar bile aşağıda kalmıştı. Daha sonra diğerinide açtı ve sırtını dikleştirip dengede durmaya çalıştı. Bulutların üstünden yeni doğan parlak güneş gözlerini kamaştırdı. Doğrusu manzara nefes kesiciydi...

" Bu inanılmaz..." Diye fısıldadı Lucy ufka bakarak. Dünyaya ilk defa bu kadar yukarıdan bakıyordu. Uçmak böyle birşeydi.

Bulutların arasında aşağıda yeryüzü gözüküyordu. Herşey ufacıktı. Tüm şehir, tüm o gökdelenler, yollar ve şehri çevreleyen dağlar...

At kanatlarını çırparak yavaş yavaş alçalmaya başladı. Lucy'nin içi bir nebze rahatlamıştı. Ama evden çok uzakta olduğu kesindi. Daha dikkatli baktı. Şehri çevreleyen dağlardan en yükseği, St. Elias zirvesine iniyorlardı.

Lucy, sessizce atın ne yapacağını izliyordu.

" Oraya mı iniyoruz... İstediğin buysa..."

At hafifçe kişnedi. Sanki Lucy'nin her hareketini anlıyordu. At, hızla dağın eteklerindeki ormana indi. İniş, Lucy'nin tahmin ettiğinden daha yumuşak olmuştu. Zirveye uçamayacaklardı, çünkü yeni bir yağmur fırtınası geliyordu. Lucy yüksek çam ağaçlarının arasından yukarı, yaklaşan gri bulutlara baktı.

" Ah tamam, yağmurda uçamıyorsun..."
Sonra atın karşısına geçti. Burnunu hafifçe tuttu. Ve gözlerine baktı.

" Beni neden buraya getirdin ? Kimsin sen ? Ve benden ne istiyorsun? Cevaplara ihtiyacım var bana yardım et..." Dedi ciddi bir şekilde. At, hala ona bakıyordu.

" Beni anladığını biliyorum..."
At, heyecanla zirveye çıkan patikaya ilerledi ve Lucy'e kişnedi. Dağcılar ve turistler için tahta bir tabela konmuştu.

" Nereye gittiğimizi bilmeden asla seninle gelmem." Ve Lucy hızla aksi yöndeki aşağıya inen patikaya koştu.

At, koştu ve Lucy'nin önünü kesti.
" Hey ! Ben geri dönüyorum !" Dedi sinirle.

Bu sefer at, ayağıyla toprağa birşeyler çizdi. Toynağını toprakta oynatıyor ve etrafa tozlar saçıyordu.

Lucy ne yaptığını anlamaya çalışarak bir adım daha yaklaştı. İşi bitince at geri çekildi. Ve etrafa yayılan toprağın tozu dağıldı. Lucy yere dikkatle baktı.
Bir yıldız şekli çizmişti. Lucy şaşkınlıkla geri çekildi.

" Olamaz ! Bu... Benim... Bu benim sandığıma işlenmiş olan yıldız ! " şaşkınla devam etti. " Sen nasıl... Sen nereden biliyorsun ? "

At yine kişneyerek başını salladı. Uzaklardan gökgürültüsünün sesi duyuldu. Yağmur çiselemeye başlamıştı. Lucy gerginlikle nefes verdi.

" Tamam seninle geliyorum... Sen birşeyler biliyorsun..." At tekrar başını salladı ve zirveye çıkan patikaya ilerledi. Lucy'de peşinden ilerledi.

" Kesinlikle aklımı kaçırmadım... Sadece beni tanıyan, ve beni anlayan ne olduğunu bilmediğim kanatlı bir atla, dağa çıkıyorum..." Kendi kendine bir kahkaha attı. Aklı çok karışmıştı.

Ama o sandıktaki yıldız... Bu at birşeyler biliyordu... Mucizelere inanmayı sekiz yaşındayken bırakmıştı. Ama hayatı anlamsız ve düz bir çizgide ilerliyordu. Bunu değiştirmek için bir fırsattı.

Zirveye ulaştıklarında saat öğlene yaklaşmıştı. Yağmur durmuş, topraktan ve taşlardan tatlı bir koku geliyordu. Lucy derin nefes aldı.

Kayıp Yıldız'ın Ülkesi ♡ (1)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin