"Asistanı var mı?"

Genç çocuk başını yavaşça salladı.

"Elbette var. Hangi şirket yöneticisinin asistanı olmaz ki..."

Çocuk soruma karşılık şaşkın bir şekilde cevap verdikten sonra içeri doğru gitmeye başladı. Arkasında şok olmuş bir şekilde beni bıraktığını bilmeden... Ne demek şirket yöneticisi? Hangi şirketin? Ardımda bıraktığım şirketin mi, aileme ait olan, tek varisinin ben olduğum şirket mi? Bu muydu yani cezam? Kendime ait olan şirkette, bana ait olan makama gelen kişinin asistanlığını yapmak. Üstelik tek asistanı da ben değilim... Böyle bir aşağılamaya dayanabilecek miydim? Sonunda istediğim şeyi alabilecek olmanın verdiği bir güç vardı elbette ama tüm bu çabama yetecek miydi?

Düşüncelerim arasında bir karar vermek için çabalarken arkamdan kibir abidesinin sesi duyuldu.

"Daha bekleyecek miyim!"

Bu ses öyle çok canımı sıkıyordu ki, hızlı bir şekilde ona bakıp ardından sıkıntıyla arabaya ilerledim. Kendi işimin asistanı olacaktım... Daha göreceğim ne tür saçmalıklar olacaktı çok merak ediyordum. Arabayı çalıştırdıktan sonra çocuğun sözlerini hatırlamaya çalıştım. Klimanın çalışmasını istiyordu bu küçük hanım öyle mi? O halde istediğini alacaktı. Klimayı bu temmuz ayında en sıcağa getirip arabanın cehennem sıcağına dönmesini sağladım. Ardından dayanabildiğim kadar dayanmaya çalışıp arabayı tam önüne çektim. Duruşundan ödün vermeden arabadan indim ve kapısını açtım. Bana bakışları öyle çok bilmişlik içeriyordu ki arabaya binene kadar dayandım. Ardından kapısını kapatıp ben binene kadar sıcağı iliklerine kadar hissetmesini bekledim. Daha ben kapımı açıp arabaya binemeden Sedef kapısını açıp arabadan kendini attı.

"Bu arabanın içi neden bu kadar sıcak!"

Bilmiyormuşçasına omuzlarımı silktim.

"Sanırım güneşte kalmış. Araba siyah olunca çok sıcak çeker... Bunu biliyor olmanı lazımdı."

Sedef olağanca siniri ve bana karşı kaldırdığı kalkanı ile daha da yüksek sesle bağırdı.

"Neden klimayı açmadın! Sana söylenenleri böyle yalpalayarak mı yaparsın hep!"

Tekrar umursamaz görünmeye çalışarak omuzlarımı silktim.

"Klimanın bozuk olduğunu da eklemem gerekiyordu sanırım... Bana bağırman biraz yersiz oldu."

Sedef söylediğim şeyin büyük bir yalandan ibaret olduğunu bilmesine rağmen başka bir şeyle yüzleşti. Onun benimle oynadığı kadar ben de onunla uğraşacaktım. Bu, ikimiz arasında fark edilir derecede bir savaş çağrısıydı. Daha yarım saat önce adını sanını bilmediğim biriyken birden kılıcımı çektirtecek kadar beni sınayan biri haline gelmişti.

Arabaya bindikten sonra sinir harbini atlatıp onunda binmesini bekledim. Umduğumun aksine çabuk toparlamıştı. Arabaya binip camını açtıktan sonra başını dik bir şekilde tutup bana döndü.

"Arabanın tüm camlarını aç. Ayrıca beni bıraktıktan sonra arabayı da servise götür. 15 dakika içinde tekrar şirkette ol."

Bunu yapmamın imkansız olduğunu bilmesine rağmen söyleyivermişti. Kaşlarımı çatarak ve gözümü yoldan ayırmadan dikiz aynasından beni izleyen gözlerine baktım.

"Bunun imkansız olduğunu biliyorsun."

Bakışlarında sinsi bir gülüş vardı. Yalan söylediğimi biliyordu.

"Sen değil, siz diye hitap edeceksin. Üs ve alt kavramlarını çok önceden öğrenmiş olduğunu sanıyordum. Zira öz geçmişinde yazan okullar bunu gerektiriyor. Bunları da baba parasıyla halletmediğini umuyordum."

Tahrik etmeye çalışıyordu. Elbette bu taktiğine yenilmeyecektim. Madem böyle oynamak istiyordu ben de oyununa ortak olacaktım...

"Baba parasıyla hallolacak çok şey olduğunu görebiliyorum... Sanırım siz bunları benden daha iyi biliyorsunuz Sedef Hanım."

Sözlerimin ardından sadece sert bir bakış attı. Ne ima ettiğimi anlamış ama sessizliğini korumuştu. Bu da belki bir nevi benim öne geçtiğimi gösteriyordu.

Arabayı şirketin önüne ulaştırdığımda Sedef tekrar dikiz aynasından bana baktı. Arabadan olağanca yavaşlığımla inip kapısını aynı yavaşlıkla açtım. İndikten sonra diktatör bir tavırla beni süzdü.

"Şoförlük konusunda oldukça kötüsün. Çalışman gerekecek..."

Dudaklarımı büzüp başımı iki yana salladım.

"Ne yaparsınız Sedef Hanım... Kral gibi yetiştirildim ve öyle büyüdüm. Bu işler bana epey uzak, çok uzun da süreceğini sanmıyorum."

Karşımda bana kibirli bir şekilde bakan kadın sözlerimin üzerine beklemediğim bir şekilde gülmeye başladı. Ardından da kendine hakim olup benimle alay edercesine konuştu.

"Sanırım süreden haberin yok. Mühim değil, öğrenirsin."

Ne demek istediğini daha tam olarak anlayamamıştım ki arkasını dönüp döner kapıya ilerledi. Ardından da omzunun üzerinden bana küstahça bir bakış atıp ilerledi.

"15 dakika içinde görüşürüz asistan! Seni bugün yoğun bir gün bekliyor..."

YORUMLARINIZI BEKLİYORUM. :)

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Jul 22, 2016 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

All OverWhere stories live. Discover now