1. Bölüm •Otel

8.9K 501 375
                                    

22 Eylül 2015/Sivas

-Kerim-

"Yanımıza taşıyabileceğimizden fazlasını almamızın alemi yok. Yolda konserveleri döke saça yürümektense daha azını alıp sonra tekrar gelmeyi tercih ederim." dedi Enes.

"Her seferinde buraya gelirken zombilerle yaşadığımız sevgi dolu dakikalardan pek hoşlanmıyorum." dedim alayla.

"Aldıklarımızın yarısını döktükten son-"

"Dur bir dakika! Sessiz ol." dedim ve etrafı dinlemeye başladım.

Eğer fena halde yanılmıyorsam alt kattan gelen bazı sesler duymuştum. Tam yanlış duyduğuma kanaat getireceğim sırada hırıltılı nefes sesleri ve etrafa çarpa çarpa gelen birilerinin sesini tekrar duydum.

"Hay ben böyle işin." dedi Enes ve poşetine birkaç konserve daha ekledikten sonra

"Hadi gidelim artık buradan." dedi.

Poşetimin ağzını sıkıca bağladıktan sonra Enes ile beraber elimizden geldiğince sessiz bir şekilde merdivenlere yöneldik. Zombilere giderek yaklaşıyorduk ancak buranın tek bir çıkışı vardı ve orası da zombilerle kapalıydı.

"En az on tane var gibi. Buradan çıkmamız mümkün değil." dedi Enes.

"Daha kötülerini de görmüştük. On yedi zombiye karşı sadece ikimizin savaştığı günü hatırlamıyor musun?" dedim.

"O zaman açık alandaydık, şimdi her yer raflarla dolu. Yukarı çıkıp camdan atlayalım." dedi Enes.

Sessizce indiğimiz merdivenleri geri çıkarken

"O günü hatırlıyorsun ama değil mi?" dedim.

"Hangi günü?" dedi Enes.

"On yedi zombiyi öldürdüğümüz günü. Hani senden bir tane fazla zombi öldürdüğüm gün." dedim eğlenerek.

"Bana denk gelen zombiler daha iriydi." dedi Enes.

"Eminim öyledir." dedim gülerek.

Enes camı zorlayarak açtıktan sonra aşağıya eğilip etrafa gözattı.

"Boş gibi gözüküyor. Önden ben atlıyorum." dedikten sonra elindeki poşeti benim elime tutuşturup camdan atladı. Omzunun üzerinde yuvarlandıktan sonra ayağa kalkıp pencerenin önüne geldi. Hem kendi poşetimi hem de onun poşetini aşağıya attıktan sonra bende camdan atladım.

Ayağa kalktıktan sonra kendi poşetimi Enes'ten aldım ve sessiz ama hızlı bir biçimde koşmaya başladık. Ara sıra konservelerden gelen tıkırtılar bile beni rahatsız ediyordu. Yine de hiçbir zombiye fark edilmeden arabamızın yanına gelmeyi başardık. Enes benden önce davranıp sürücü koltuğuna geçtiğinden sağdaki koltuğa oturdum. Ben daha kapıyı çeker çekmez Enes arabayı sürmeye başladı.

"Bu böyle olmayacak artık." dedi Enes sinirle.

"Ne böyle olmayacak?" dedim aniden gelen bu tepki üzerine.

"Hayatlarımız. Şu hale bak, ne için yaşıyoruz? Bir gün sonrasını görecek miyiz acaba diye yaşamaktan yoruldum. Birileri hastalandığında şimdi ne yapacağız diye endişelenmekten yoruldum. Harcayacak mermi olmadığından zombilerin dibine kadar girerek öldürmekten yoruldum. Farkında olmadan üstlendiğimiz sorumluluklardan yoruldum!" dedi Enes sinirle direksiyona yumruk atarak.

Enes haklıydı, ben de çok yorulmuştum. Neredeyse üç yıldır doğru düzgün bir uyku uyumamıştık. Neredeyse üç yıldır doğru düzgün bir yemek yiyememiştik. Neredeyse üç yıldır yaşamıyorduk.

Kaldığımız otele gelince Enes arabayı durdurdu. Bütün oteli koruyamayacağımız için yalnızca en üst katı, yani beşinci katı koruyorduk.

Otelden içeri girip zombileri bıçaklarımızla öldürerek en üst kata çıktık. Neyse ki yalnızca üç zombi ile karşılaşmıştık. Beşinci katın girişinde nöbet tutan Zeynep'e selam verip koridorda ilerledik ve en geniş odaya, genelde herkesin bir arada oturduğu odaya girdik.

Her zamankinin aksine Sena ve ağabeyi Alper odada değillerdi.

"Sena hala düzelmedi mi?" diye sordu Enes.

"Hayır. Hala bitkin hissediyor. Alper başında bekliyor belki bir şeye ihtiyacı olur diye." dedi Uğur.

"Keşke neyi olduğunu anlayacak bir doktor olsaydı aramızda." dedi Burak.

Enes ve ben sessizce Uğur ile Burak'ın yanına, yere, oturduk. Odada ona yakın kişi olmasına rağmen genel bir bunalım halinden kimsenin seni çıkmıyordu.

Uğur, çoğu boş zamanında yaptığı gibi özenle koruduğu bıçak setini önüne sermiş üzerinde en ufak bir toz tanesi olmamasına rağmen özenle temizliyor ve bakım yapıyordu.

Burak ise Zeynep'in kaplumbağasını kucağına almış otomatik hareketlerle kabuğunu okşuyordu.

"Burası artık beni çok daraltıyor. Bu şekilde bir gün daha geçirmektense on beş aylık bir cehennem haftasına girmeyi tercih ederim." dedi Enes kısa süreli bir sessizlikten sonra.

"Bir çıkış yolumuz olsaydı keşke." dedim bir yandan çözüm yolu düşünürken.

"Aslında benim aklıma bir çözüm geliyor. Yaşayan birilerini bulalım. Ne kadar büyük bir topluluğumuz olursa hayatta kalma şansımız o kadar artar." dedi Burak.

"Sorun yaşayan birilerini nasıl bulacağımızı bilemememizde zaten." dedi Uğur başını bıçaklarından kaldırmadan.

"Bence gazeteye ilan verelim yaşayan birileri aranıyor diye." dedim alayla.

Enes hafifçe gülümsediği sırada Burak

"Benim buna da bir çözümüm var. Bir düşünün, zombiler bizim kokumuzu alarak nereye gitsek peşimizden geliyorlar değil mi?" dedi.

"Evet." dedik hepimiz otomatik olarak onu onaylayarak.

"Ama yine de hiçbir zaman çok fazla zombi gelmiyor peşimizden. Aylardır bu otelde bu kadar kişi olmamıza rağmen çok büyük zombi kalabalıklarıyla karşılaşmadık hiç." dedi.

"İyi de Sivas yüz ölçümü büyük bir şehir ve nüfusu salgından önce çok değildi. Yani gelmemeleri mantıklı zaten." dedim.

"Aynen öyle!" dedi Burak ve heyecanla devam etti.

"Hemen komşu şehrimiz Yozgat ve orada da çok insan yok. Ama diğer komşularımız için aynısı geçerli değil. Mesela Kayseri. Orası nüfus olarak büyük bir şehir sayılır. Ama oradan buraya hiç zombi gelmiyor. Niye?"

"Demekki bizimkinden daha büyük topluluklar var." dedim.

"Evet, en azından bana mantıklı gelen açıklama bu." dedi Burak memnun bir gülümseme ile.

"Peki ama nerede?" dedi Enes.

"Bence Ankara ya da Kayseri'de. Çünkü oralar büyük şehirler ve oradan buraya zombi gelmiyorsa orada yaşayan büyük topluluk ya da topluluklar olmalı." dedi Burak.

Hayretle Burak'a baktım. Bu gerçekten mantıklıydı.

"Aferin lan." dedi Uğur Burak'ın omzuna pat pat vurarak.

Enes uzun zamandır üzerinde olan sıkkın ruh halini bir kenara bırakarak ayağa fırladı ve

"Eee ne zaman yola çıkıyoruz o zaman?" dedi.

Kurtuluş: TürkiyeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin