Bölüm 2: "Kıvılcım"

6.8K 496 62
                                    

Playlist: Kaan Tangöze - Bekle Dedi Gitti

2003, Istanbul

"Onu arkadaşlarımın yanına götürmek istemiyorum!" diye bağırdığını duydum Ali'nin. Güneş Anne, beni de yanında götürmesinin iyi olabileceğini, birlikte iyi vakit geçirebileceğimizden falan bahsedip Ali'yi ikna etmeye çalışıyordu ama o inatçı aptal, kararlıydı. Beni istemiyordu.

"Neden ama Ali? Selin'i neden götürmek istemiyorsun?" dedi annem sabırla yineleyerek. Onları kapının arkasından dinlediğimden ikisinin de haberi yoktu, zaten bunu niye yaptığımı bende bilmiyordum.

Merakla Ali'nin cevabını dinledim. "Çünkü," dedi Ali, gerçekten cevap bulmakta zorlanıyor gibiydi. "Çünkü istemiyorum da ondan!"

Evdeyken onun tek oyun arkadaşı bendim ama diğer arkadaşları devreye girince nedense beni yakınına yaklaştırmayı bırakın, evden çıkmamı istemiyordu. Sanki arkadaşları beni görse tüm büyü bozulacakmış gibi davranıyordu. Az önce beni istemediğini bağırarak söylediğinden beri gözlerime biriken yaşlar yanaklarıma süzülmeye başladı. Silmeye vakit bulamadan odanın kapısı açıldı ve böylece, beni fark edip duraksayan Ali'ye öfkeyle bakabildim.

Mavi gözleri şaşkınlıkla irileşmişti. Sanki beni beklemiyor gibiydi, genişleyen gözlerine tuhaf bir duygu daha inerken burnumu seslice çektim ve beklemden bacağına tekme atıp oradan uzaklaştım.

* * *

2013, Istanbul

"Selin," biri oldukça yakınımdan adımı mırıldanırken kıpırdamamaya çalıştım. Göz kapaklarıma yelpazelenen turuncu renk, henüz sabah olduğunun bilincine varmama sebep olurken cıvıl cıvıl kuş sesleri ise bunu doğrularcasına kulağıma doluyordu. Kim, hangi hakla beni sabahın köründe uyandırabilirdi?

"Selin," dedi aynı ses, bir kez daha. "Uyanman gerek, Selin."

"Git başımdan, Güray." dedim her sabahki ezberimden dolayı.

"Güray mı?" durdu ve devam etti. "Güray da kim?"

"Kes sesini," dedim aynı ezbere devam ederek. Her sabah beni uyandırmaktan zevk mi alıyordu, bilmiyordum ama bu yaptıklarına anlam vermek zordu. "Saat erken olmalı, bırakta uyuyayım."

"Güray'ı bilmem ama Ali Mertoğlu daha fazla yatağında uyumana izin vermiyor. Hemen kalkıyorsun ve odamdan çıkıyorsun Selin Mertoğlu!"

Bu hayli sinirli çıkan sesi karşılıksız bırakmam mümkün değildi, hemen gözlerimi açıp sesin sahibine baktım. Bu Güray değildi. Zaten bu kişiyi Güray'a benzetmem bile yeterince salak olduğumu kanıtlayan cinstendi, daha fazla konuşup kendimi rezil etmek istemiyordum. Onun az önce söylemesine rağmen yine de nerede olduğumun farkına varmak istedim. Bir kez daha.

Lanet! Onun odasında uyuyakalmak da neyin nesiydi? Hayır, böyle olmamalıydı, olmayacaktı. Ben ona hediyesini verip hiçbir şey söylemesine müsaade etmeden işin içinden sıyrılacaktım, değil mi? Peki neden öyle olmamıştı?

"Odamdan çıkman için son on saniye," dedi ve beni uyandığımdan beri ikinci defa şaşırttı. Bir insan hiç mi değişmezdi yahu?

"Son beş saniye," dediğinde kaşlarımı çatıp üzerimdeki örtüyü ayaklarımla ittikten sonra ayağa kalkıp tam karşısına dikildim. Dilimin ucuna kadar gelen bütün hakaretler ve yıllardır yüzüne karşı söylemek istediğim bütün küfürler teker teker sıraya girdi ama hiçbirini söyleyemedim. "Biliyor musun," dedim onun yerine. Ağır bir şekilde ve kendimden emin bir şekilde konuşmam, onun iki kaşının ortasındaki çizgiyi belirginkeştirirken usulca gülümsedim.

Hercai Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin