23. Bölüm ''Ten''

Start from the beginning
                                    

''Seni tek bıraktım,'' dediğinde nefessiz çıkan sesine karşı içimde oluşan kıpırtıyı bastırdım. ''Sorun yok,'' diye mırıldanmıştım ama yanımda olmadığını fark ettiğim ilk saniyede kalbimde hissettiğim hayal kırıklığı tarif edilemezdi. ''Beraber uyumak isteyen sendin.''

Hoş bir şekilde uyanmış olmamanın verdiği gıcıklık mıydı bilmiyordum ama bir şekilde canını yakmak istemiştim. Kollarımın etrafına sarmış olduğu elleri kısa bir süreliğine kasıldığında başarılı olduğumu anlamıştım. Aslında onu üzmek istemiyordum, artık onu hak etmediği duygularla boyamak istemiyordum ama fırçamda çirkin renkler haricinde başka bir renk bulunmuyordu. Bana ellerimdeki renklerle yeni bir renk ortaya çıkarmayı öğretmeliydi. Tek başıma yapamıyordum.

''Özür dilerim,'' diye mırıldandım dediğim cümlenin farkında varınca. ''İyi bir rüya görmedim.''

''Duvarın dibine öylece sinmiştin. Üzerindeki pikeyi de atıp üşür bir vaziyette öylece yattığını görünce ben...'' Boğazına dizilmiş olan cümleleri olabildiğince sakin bir şekilde yutkunmasını izledim. Gözleri saniyelik bir şekilde acının tuzağına düştüğünü göstermiş fakat sonrasında şefkatle birleşmişti. ''Sana eziyet etmek istemedim, Kayra,'' derken titreyen nefesine benim de titrek ellerim katıldı.

Üşümüş olmamdan bahsetmişti. O bunu söyleyene kadar hafiften ürperdiğimi hissetmemiştim. Bedenimin etrafında serin bir hava geziniyordu ama kalbime saplanmış olan okun ucu alev almıştı. Biz şimdi hangi yoldaydık? Kayıp mı olmuştuk yoksa kendimizi birbirimizde bulmak için fazla zorlu yollara mı giriyorduk?

''Sen bana eziyet etmiyorsun ki,'' dedim bir süre sonra çaresizliğimi yansıtarak. ''Ben kendime eziyet ediyorum.''

Cümle, ağzımdan çıktığı anda yaşlarımda yanağıma süzülmeye başlamıştı. Durdurulamaz bir duygu batağının içinde çırpınıyor olduğumu biliyordum. Daha fazla dibe battığımı bildiğim halde ise çırpınmaktan vazgeçmek gibi bir düşünce belirmiyordu zihnimde. Boylu boyunca yok olmayı istemek çok aciz fakat bir o kadar kudretli bir histi.

''Buraya gel, Kayra.''

Endişeli gözlerle iki yana açtığı kollarına baktım. Büyük bir istek içimde patlayıp hıçkırıklarımı yoğunlaştırırken Aren, ''Ben sana gelmeyeceğim,'' demişti. ''Ben çoktan sendeyim. Sen at o adımı. Kır şu zincirlerini, Kayra.''

Başka bir şey söylemesine de gerek kalmamıştı. Hızla kollarımı etrafına sarıp kafamı göğsüne gömerek, ''Kır,'' dediği zincirleri binlerce parçaya bölmüştüm. Kaçmak, kendimi soyutlamak artık o kadar zor geliyordu ki içinde bulunduğum psikolojik savaşa karşı mantığımı kaybedip duygularımı kazanmaya hazırdım. Aren için, olumlu birkaç his için yeterince acı çekmiştim. Bazı şeyleri geride bırakmak çokta zor olmamalıydı. Aren, geçmişte yaşadığım olayı öğrenmediği sürece onun gözlerinin içine korkmadan bakabilirdim. Bu beni artık etkilememeliydi.

''Ne gördün rüyanda?''

Tatlı bir sesle kulağıma doğru mırıldandı. Sorusu geçmişten kaçamayacağımı bariz bir şekilde bana göstermişti ama kaçabildiğim yere kadar kaçmayı planlıyordum. ''Eski şeyler,'' diye ağzımın içinde gevelerken, Aren'in çenemin etrafına gezen parmak uçlarına karşın istemeden de olsa gardımı alma gereği duymuştum. Yanaklarımda asılı kalan yaşları silme bahanesiyle yüzümü ellerinden uzaklaştırıp hafifçe gülümsemeye çalışırken bunun ne kadar sahte olduğunu ikimizde biliyorduk.

''Rüyamdan konuşmak istemiyorum şimdi,'' deyip gerçekten hissettiğim şeyi savundum. ''Bir yere gitmekten bahsediyordun sen en son?''

Konuyu değiştirme girişimim başarılı olmuş olacaktı ki Aren'in yüz ifadesi anında değişmişti. ''Silah eğitimini alacağın mekana gideceğiz.''

BATAKLIKWhere stories live. Discover now