Ayşe annem ise babama göre daha iyi bakmıştı kendisine. Belki onunda saçları beyazlamıştı ancak Serdar baba kadar kilo almamıştı. Her zaman onu görmeye alışkın olduğum gibi bakımlıydı. Siyah dizine gelen eteği, beyaz uzun kollu bluzuyla yine şıklığını konuşturuyordu. Her zaman olduğu gibi yine ilk öne atılan Ayşe annem olmuştu. Kollarını bana sıkıca dolayıp sarılırken ben de valizi tutan elimi çekip sırtına dayadım. Benim temasım olmayınca valizim de kendini yere bırakıvermişti ancak umursamadım.

" Güzel kızım benim. Nasıl da özlettin kendini. Bu kadar bekletilir mi?" diye azarladı tatlı tatlı beni Ayşe annem. Hak ettiğimi biliyordum. Dört yıl boyunca sadece iki kere üç günlük tatil için gelebilmiştim. İş benim önceliğim olmuştu. Ailemi ihmal etmiştim.

" Dur hanım. Önce karşılayalım, daha sonra kulaklarını çekeriz onun" dedi Serdar babam öne çıkıp Ayşe annemin bıraktığı yerden sarılma görevini devralırken.

Geri çekilip yere düşen valizimi elime aldığımda, ikisi bana yol açarak içeriye girmeme izin vermişlerdi. Valizi köşeye koyarak ayakkabılarımı çıkardım ve hala eskisi gibi döşeli olan salona doğru ilerlemeye başladım. Evine hoş geldin Gül diye mırıldandım kendi kendime ve huzurlu bir nefes alarak solona geçtim.

Krem ve kahvenin tonlarıyla döşeli bu salonda çocukluğum geçmişti. Bir duvar boydan boya kitaplıktan oluşuyordu. Bu da değişmemişti. Serdar baba kitapları çok severdi. Belki de bu yüzden benim de sevdiklerim arasına yerleşmişti. Gamze ile sık sık gelir kendimizi halk kütüphanesindeymiş gibi kitapların arasında kaybederdik. İstediğimiz kitapları rahatça alı hatta yetimhaneye götürürdük.

" Yine kitaplara takıldın bakıyorum" diye takıldı Serdar baba. Kitaplıktan uzaklaşıp onun oturduğu kanepenin yanına geçip oturdum. Değişen şeyler de vardı salonda. Televizyon değişmişti. Şimdi o eski kare koca televizyon ekranın yerinden yeni moda plazma yer alıyordu. Emekli olunca tek eğlenceleri televizyon olmuştu sanırım çünkü televizyon izlemeyi ikisi de pek sevmezdi.

" Evde hiçbir şey değişmemiş. Bana eskileri hatırlatıyor" diye itiraf ettim. O sırada sanki biri beni tutup zaman makinesinden geçirmiş gibi geçmişe döndüğümü hissettim. Ayşe annem elinde bir tepsiyle içeriye girmişti. Bol tarçınlı kekinin kokusu burnuma dolmuştu bile. Tepsiyi bana doğru uzattığında ayağa kalkıp içindekileri masaya koydum. Eskiden beri bunu yapmaktan keyif alıyordum.

Yeniden yerime oturduğumda, beni izleyen bakışlara aldırmadan tabağımı aldım ve kekten kocaman bir parça kesip ağzıma attım. Bu tat... sihirli gibiydi. " Bizim kızın hala en sevdiği şey değişmemiş" dedi Ayşe annem çayından yudum alırken.

Elimdeki çatalı bırakmadan ona baktım. " Bu" dedi tabağın içindeki keki göstererek " Bunun eşi benzeri yok. Ben bile defalarca kez denedim, onlarca yerde denedim aynı tadı bulamadım. İtiraz et hadi ne katıyorsun içine?" diye sordum çatalı tabağıma bırakıp bardağı elime aldığımda.

" Sevgimi" dedi yeterli bir açıklamaymış gibi. Aslında yeterliydi. Bu her şeyi açıklıyordu. " Gamze de çok severdi bu keki. Keşke o da burada olabilseydi." Bir anda salonda soğuk bir rüzgâr esmişti. Oysa içerisi yeterli sıcaklıktaydı.

" Mekânı cennet olsun" dedi Serdar baba. " İkiniz bizim hiç sahip olamadığımız çocuklarımız olmuştunuz. Keşke diğer kızımızı çok erken kaybetmeseydik. Şimdi senin gibi başarılı bir kız olacağına emindim."

Gamze benim kardeşim gibiydi. İkimiz yetimhanede asla ayrılmazdık. O benim için o kadar değerliydi ki, onu kaybettiğimde bunun etkisini uzun zaman atlatamamıştım. Zaten şimdi bu işi yapıyorsam bunun nedeni de Gamze'ydi. Onun başına gelenleri başkaları yaşamasın diye bu yola girmiştim. Bir gamze daha olmasın diye. Kimse üzülmesin, sevdiklerini kaybetmesin diye. Ben kardeşimi kaybetmiştim ama başkaları kaybetmesin istemiştim.

KOVALAMACA-1 SUÇLUWhere stories live. Discover now