Blood

91 6 8
                                    

"İnsanlar" dedi, kan gölü olmuş yerler, yok olmuş vanpirler.
Bu dünyanın savaşıydı.
"İnsanlar ne kadar açgözlü olursa olsun," diyordu kadın.
"Sevdikleri her daim korumak isterler. Kendilerinden bile"

Kılıcını kınından çıkarıyordu. İnsanlar kılıçlarını çekip ona doğru koşarken o sadece bir kaç hamleyle onlardan kaçmıştı.

"Selene, Selene koru beni!" Kahverengi saçları havada dans eden kız, kesinlikle güçlü görünüyordu.

"Peki, efendim. Claidunea hadi bu işi bitirelim"

Mehtap kelimesinden türemiş bir isim, kılıcın kendisi de soğuk bir mehtap gibi.
Güzel ama keskin.

Sioachiean'a saldıran insanlar şimdi Selene'yle uğraşıyordu.
Uğultuları duyuyordu.
"Selene bir hain mi?"
"Nasıl bunu yapar?"

Kızsa, bunlara hiç takmadan usulca devam ediyordu savaşına.
"Seni bu duruma soktuğum için özür dilerim, Selene"

İnsanların arasından kurtuluyordu genç kadın. Onu bekleyen kişiyse çok iyi tanıyordu.
"Ferid, ne için beni bekliyorsun?"
Küçük bir kıkırdama duyuluyor.

"Hadi ama Sioachiean, bu kadar uzun bir aradan sonra beni böyle mu karşılıyorsun?"
Kırmızı gözleriyle onu süzüyordu. Aynıydı, beklendiği gibi.
"Ah, beni kendine aşık edip, boş yeminlere bulayan sendin. Şimdiyse 'Ah Ferid! Bebeğim' mi deme mi bekliyorsun?"

"Aslında, bunu senin için çarpışan insana yapıyorsun şu an"
Selene, bütün hepsini yenmiş geliyordu. Siyah giyisilerinin üzerinden kan damlaları tek tek düşüyordu.

"Şimdi ne yapmam gerek?" Sioachiean gülümsüyor. Elindeki eldiveni çıkarıyor ve onun yanaklarını okşuyor.
"Dinlen, diğerlerine hepsinin vampir saldırısında öldüğü söyle. Ve de senin zar zor kaçtığını. Eminim ki inanacaklardır"

Kafasını sallıyor genç kız, mavi gözlerini kendi yoluna dikiyor ve iki vampire sırtını dönüp koşmaya başlıyor.

"Düşünmüyor değilim, acaba hiç bu yaptıklarından dolayı kendini suçlu görüyor mudur?"
Ferid, kadının omzundan tutuyor.
"İnsanlar açgözlü, asla pişman olmazlar"
"Ama onların duyguları var," dedi bu sefer. Mor ve mavi karışımı saçları, batan güneşle daha güzeldi. Saçları tutan toka çözüldü işte, rüzgarda dalgalanmaya başladı her bir teli.

İki vampir, sessizliği sürdürüp yürümeye devam etti.
Yer altına kadar.

===

"Selene! Selene iyi misin?" Kan ter içinde kalmış kız yere çöküyor.
"Vampirler, iki soylu" öksürdü.
"Bütün takımı öldürdü! Sadece ben kaldım" yalandan ağlamaya başladı.

Göz yaşlarının akışını hissedebiliyordu.'Yapmak zorundayım' dedi kendi kendine.
'Yoksa deliririm'

Onu sarıp sarmalayan kolları hissediyordu.
"Selene, dinlen" Guren kızın elinden tutuyor ve kaldırıyor onu.
"Çok teşekkür ederim Guren-san ama size yardım etmem gerek. O vampirlerin cezası-"
"Selene, dinlen"

Yarbay'ın dediğini yapıyor Selene.
Herkes, o iki soyluyu aramaya gidiyordu.
Sioachiean Jetta ve Ferid Bathory'i.
Kimse onları bulamazdı.

Yanına biri oturuyordu, beyaz saçları harikulade parlayan, uzak menzil dövüşçüsü. Shinya Hiiragi.

O niye gitmemişti?

"Selene, iyi misin?" Yine bu soru mu? Niye hep aynı soru?

Onun vicdanını yerden yere vurmak için mi yapıyorlar bunu?
"Eh, olabildiğince işte"

Ellerini ensesinde kenetledi. Devam eden kış etkisini gösteriyordu. Esen rüzgar her yerden duyuluyordu.

İkisi de sessizlik içinde devam ederlerken bu şekilde, siyah yüzüğünün titrediğini hissediyordu.

Sioachiean, onu çağırıyordu. "Benim lavobaya gitmem gerek"
Shinya belke der gibiydi, yine de dinlemedi onu.

Sessiz adımlarla lavaboya gitti.
Sondan ikinci kabine girdi, önündeki taş duvarı çekti.
Oradan içeri girdi ve taşı geri koydu.

İşte bu delik, vampirlerin inine gidiyordu.
Yeraltına.

Sürünerek devam ediyordu yoluna, onu bekleyen Sioachiean'ı görebiliyordu.

Yeraltının kendince yaydığı ışığı görebiliyordu.

"Ah, geldin Selene. Gelemezsin diye düşünmüştüm"
"Beni çağırma gereksinimi duyduysanız önemli olmalı diye düşündüm. Yoksa kuzgun gönderirdiniz"

Gülümsedi, "Pekte önemli değildi aslında, seni Krul'la tanıştıracaktım. Onu seveceğine eminim"

Bir iki dakika yürümenin ardından beyaz mermerle yapılmış bir yere geliyorlar.
Harika bir mimarisi olduğu kesin.

"Ah, Krul bak. Bu bashettiğim insan"
Krul Tepes, ikisine doğru yaklaşıyor.

"Yani, kanını övüpte bitiremediğin bu ha?"
"Ah evet," diyor Sioachiean. "Temiz, harika bir bakire kanı hemde. İçerken zevk duyacağından eminim"

Selene gözlerini 'Ne mana?' Der gibi kadına dikiyor.
Anlaşmalarında bu yoktu.

"Selene, gömleğinin üst düymelerini aç"
Onun dediğini ikiletmeden yapıyor.
Yapmak zorunda.

"Krul, o senin"

Selene, titriyordu. Korktuğundan değil de, sadece bu his garipti.
Vampir, dişlerini boynuna geçiriyordu.

İkisi de istemsizce sendelidi, Krul Selene'yi kendine daha da çekti.
Kanı, o muazzamdı.

Kendini yerden kaldırdı Krul,
Selene'niyi de.

Selene'yse tepkisizdi. Bunu bir kere daha yaşamıştı. Efendisinin ta kendisi tarafından.
Ona yemin etmişti Sioachiean, bir daha bu durum olmayacak diye.

Ama olmuştu.

Ona her şeyi yaptırmasına karşın böyle işkenceler çektirmesi, hoş değildi.

Dişlerini boynundan ayırdı Krul.
"Nasıl buldun bakalım kanını?"
Krul daha soruyu cevaplamadan Selene'nin omzunu sıyırıyor.

Kan, delirmiş bir köpek gibi sadece kan istiyordu.
Kız umrunda değildi, onun parlayan bedeni umrunda değildi. Harika duran kıvrımları umrunda değildi.

Sadece, onun o eşsiz kanını istiyordu Krul.

Ne? Krul ne yapıyordu şu an?

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Sep 19, 2016 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

Blue FlameWhere stories live. Discover now