Dolabımın kapağının sesli bir şekilde açılmasıyla birlikte bir Erdem gördüm sanki! Ah, kesinlikle o bir Erdem'di ve benim kocamdı!

Elindeki eşyalarını kenara fırlatarak kaşlarını çatmış halde bana baktı. "O piç kardeşini geberteceğim," dediğinde Egemen'in, Güneş'le hâlâ beraber olduğu gerçeğini istemeden de olsa itiraf etmiş olduğunu hatırladım ve üzerimdeki örtüye daha da sarılarak ayağa fırladım. Aslında bir yerlerimin gözükmesi sorun değildi. Sonuçta Erdem'e serbesti o yerler.

Gereksiz düşüncemden sıyrıldım ve hâlâ kocam olan adamın yanına giderek koluna dokundum. Belki kükreyen boğamı sakinleştirebilirdim. "Erdem gitmemişsin?" dedim Egemen'in sözlerinin üzerini kapatmak istercesine. "Buradasın," dediğimde sanırım gözlerimden ikişer damla gözyaşı süzüldü. Biraz önce öyle dolmuştu ki, rahatlamayla dışarıya akması gerekiyordu.

Erdem'in, "Ağlama!" demesi daha doğrusu kükremesiyle gözlerim bir anda büyüdü. Çünkü kapının ardından pek memnun olmayacağım ayak seslerinin bize doğru geldiğini duydum.

  "Erdem!" diye kızdım ama boşunaydı. Geç kalmıştık. Erdem'in sert bakışlarını yok sayarak pazılı kollarından tuttuğum gibi minik banyoma soktum.

Çok geçmeden, "Abla!" diyen Egemen'le banyonun kapısından kafamı çıkardım ve kendimi sakinleştirmek için birkaç saniye verdim.

"Ne var, bal böcek!" derken sesimi sinirli bir şekilde çıkarmaya özen gösterdim. Ama sanki pek olmadı gibi.

Arkamdan Erdem'in sakinleşmediğini çıkardığı seslerle çok iyi anlamıştım fakat yapacak hiçbir şeyim yoktu. Ay resmen iki sevdiğim erkeğin ortasında kalmıştım.

"Abla ses duydum?" dedi sorarcasına ve aynı zamanda yüzümü incelerken.

Yüzümdeki telaşı elimden geldiğince çabucak sildim. "Ne sesi Egemen? Saçmalama ve git beni daha fazla sinir etmeden!"

"Abla duydum diyorum. Bir erkek sesi ve... Yoksa sen!" derken kapının yanına kadar geldi ve kaşlarını çatarak elini kapıya dayadı. "İçeride birisi mi var?"

İşte şimdi yanmıştık. Daha doğrusu yalnızca ben yanmıştım. Erdem'in bu heybetle benimle yanacağı imkânsızdı.

"Egemen saçmalama! Kim olacak be içerde!" dedikten sonra sesime yalancı bir alınganlık yerleştirdim. "Sen ablanı tanımıyor musun? Sen bana ne ima ediyorsun, Egemen?" diyerek Egemen'e vicdan yaparken cılız bir nefes aldım.

İçerde Erdem'in olduğunu bilse şok geçirirdi ve yaşadığı şoku uzun bir süre atlatamayabilirdi. Daha da beteri beni... Ah hayır, bu halde bizi görürse çok kötü olurdu.

"Ablamı tanıyorum ama dışarıdaki şerefsizleri tanımıyor ve güvenmiyorum. Aç kapıyı," dedi direk, dosdoğru ve emir verir gibi.

"Ne!" diye cırladım duyduğum saçmalıkla. Şimdi kapıyı açsam yıllarca tanıdığı ablasının bir hata yaptığını düşünecekti. Ama içerideki de nikâhlı kocamdı. Bir diğer yandan da yine açarsam Erdem hiç affetmeden Egemen'in üzerine çullanacaktı ve sanırım bir posta dayakla yetinmeyecekti. Açmasam ki bu en doğrusuydu ve en temiz olanıydı. Kimse, kimse hakkında şimdilik kötü şeyler düşünmeyecekti. Bir kişi haricinde ki o da Erdem'di. Onun Egemen'e olan dayak dürtüsü sanırım hiç bitmeyecekti.

"Abla aç kapıyı sinirlendirme beni." Bana ahkâm kesene de bakın?

"Bana bak koca kafalı! Karşında ablan duruyor, sınıf arkadaşın değil. Üzerimi giyinmek için banyoya giriyorum beyimiz aptal şeylerle kapıma dayanıyor. Bekle sen üzerimi değiştirip senin hakkında geleceğim,"dediğimde Egemen korkarak bir adım geri gitti.

Morlar Kraliçesi Where stories live. Discover now