Bölüm 1- Babamın yokluğu

215 21 2
                                    

Zaman...
Sonu gelmez bir uçurumken sonunu getiren yıllanmış katran kokusu gibi siner bedenine. Gözüne takılan o yoğun siyahlık ölümlere gebeyken senin üzerine sinen o koku yolu gösterir. İşte çaresizlik buradadır. O kokuya uyar ölüm eşiğinde soluklanırsın...

Lise son senemdi fakat babamın ölümüyle üzerime sinen katran kokusu kıvamını arttırmıştı ve hakimiyetini sürdürüyordu. Ölümün hakimiyeti hayalimle yarışırken, üniversiteye gitmek huzur yanıma bir iki çentik bırakıyordu. O hayalimin başroluydü annem.

Yeşil harelerinde ki hüzün yüzünde ki cizgilerle manalanıp babamın ölümüyle birlikte sancılanıyordu.

Gözlerinde ki hüzün parıltıları baba eksikliğini hissettirmek istemezcesine kollarken 18 yaşında olduğumu unutuyordu ve öyle bir kıvama getiriyordu ki beni sinirlenip sesimi yükseltmeme engel değildi ama hüzünle parlayan o gözler ruhuma işkence cektirirken kızgınlığım kendi aleviyle hemen eriyen muma dönüşüyordu ve ben kendimden nefret etmekten geri kalmıyordum.

Cama vuran yağmur sesi uyanmama yardım eden en güzel etkenken annemin sesini bastıramıyordu "Mert, hadi oğlum kahvaltı hazır!"
Sabahın serin havası titrememi sağlarken yataktan kalkmak bir hayli zordu. Annemin birkez daha seslenmesiyle seri bir şekilde kalkıp okul kıyafetlerimi giyindim.

Okula karşı bir soğukluk vardı içimde anlamlandıramadığım fakat büyük ölçüde hissettiğim.
Bir bakıştı işte içimi yaralayan ürkütücü derecede ürkek bakışlar... Bir böcekten korkarken aslında o böceğin ondan korkması gibiydi. Onlar bana korkarak bakarken bende onların bakışlarından ürperiyor suskunluğuma hapsoluyordum...
Yalnızlığım korkunçtu, yalnızlığım beni bile kafesliyor, korkutuyor, sessiz çığlıklar yağdırıyordu üzerime.

Yavaşlığından ödün vermeyen akrep nihayet yerine gelince sıradan çantamı kapıp hemen dışarı çıktım, belki gözlerden kaçırırsam gözlerimi siner kuytulara yabancısı olduğum bakışlar.

Eve gitmek istemiyordum yanıma aldığım boşvermişlik duygusuyla, sokakları gezdirdim düşüncelerimin yordamına. Geçmek bilmez zaman hiçliğe karışırken sokaklar bende karışmak bilmiyordu. Havanın maviliği sineye çekilirken yorgun bakışlı siyah göz kırptı bu kayıp bedene.

Cebimden sigara paketini çıkarıp son sigarayıda aldım ve paketi buruşturup izbe bir köşeye fırlattım, düşüncelerime siktiri çekemiyordum sigaranın sonu gelirken. Cebimde ki telefonu çıkardım ve saate baktım fakat gözüm direk 12 cevapsız çağrılara kayarken annemi meraklandırmış olmam boğazımı düğümlemişti ve o an ne kadar yorulduğumu umursamadan koştum, düşüncelerim her bir yere saçılıyordu ve ben hafifliyordum. Yorgun annem o kadar çalışıp üç beş aldığı parayla benim için çabalarken onun o endişe ve merak dolu bakışları beni bitirirdi. Çalışma fikri bu esnada bir kez daha kapımı çalarken üniversite hayalimi yıkıp sadece çalışmak istiyordum.

Sadece istemek değildi belkide, babamın yokluğunun getirdiği bir mecburiyetlikti ruhumu buna mecbur kılan. Annemin üstündeki bu yükü alırsam eğer hafifleyecekti düşüncelerimin yükü..
Zihnimde kalabalıklaşan uğultular kulaklarımı sağır ediyor, annemin söylediklerini işitmiyordu bile.

Hiç olmadığım kadar yorgundum. Üzerime tesirini bırakan bedenimin değil ruhumun yorgunluğuydu.

Ve biliyordum ki, babam beraberinde götürmüştü mutluluğu sessizliği bırakmıştı eve, ıssızlığı bırakmıştı.
O ıssız uzun koridorun sonundaki odama gitti ayaklarım ışığı bile açmaya gerek görmeden bıraktım kendimi tahtadan olan o soğuk yatağa. Cam kırıklarıyla doluydu sanki o yatak, acı veriyordu bedenime nasılda huzursuzluk vardı her şeyde.
Babasızlık kelimelerle tarif edilebilir mi ki?
Nasıl da vurmuştu hayat beni tam on ikimden. Nasıl da yıkılmıştım. Riyakardı teselliler, babasızlığı bilmiyorlardı ki. Sıkıştıkça sıkışıyordum içimde.

***

Okul saatinde uyandıran telefon alarmı beynimi parçalarcasına çalıyordu ve uykusuzluktan yanan gözlerimi daha da yakıyordu gün ışığı. Gitmek istemiyordum okula, gitmeyecektim. İnsanların bakışları daha da hırçınlaştırıyordu beni ve bu dayanılır gibi değil.
Okula gidermiş gibi çıktım evden, annemi kandırmak istemiyordum bu yalanla bu konuyu en kısa zamanda onunla da konuşacağım ama henüz değil.
Yolun başında okul çantamdan çıkardığım kulaklığımı taktım kulağıma Alan Walker-Faded şarkısını açtım. Bu sıralar fazlasıyla dinlediğim bir şarkıydı.
Sabahin daha erken saatleri ne yapacağımı bilemez halde geziyordum boş sokaklarda, bir yandan da gözlerim dükkan camlarında buluyordu kendini.

Bir yazıydı gözüme çarpan, içimde küçük çaplı bir heyecan yaratan, "Eleman aranıyor" yazısı idi.
Dışarıdan dükkâna bir baktım, yıpranmış pencereler, kapılar eskimiş bir görüntü veriyordu dükkâna ve o tahta tabela.
Hafif bir tebessüm ile kendimi dükkanın içinde bulmuştum bile. İçeriside oldukça küçüktü, masalar ahşaptan yapılmış ayrıca loş ve mütevazı duruyordu.

Gördüğüm kadarıyla tek bir erkek garson çalışıyordu burada, kendimden emin adımlarla yanına doğru yürüdüm ve ilan hakkında patronla görüşmek istediğimi dile getirdim, ardından karşımda uzun boylu, gözlüklü, beyaz saçlı bir adam belirdi yaşına göre genç bir fiziğe sahipti, evet bu beklentimin dışında bir patrondu.

Uzun süren bir konuşmanın ardından kafenin çıkışına ilerledim hava iyice kararmıştı, dondurucu soğukluğunu ensemde hissediyordum ceketimin yakalarını kalırdım ve fermuarını sonuna kadar çekip ellerimide pantolonumun cebine soktum. Düşünceler yerini almıştı yine zihnimde, fiyatı ne kadar düşük bulsamda kabul etmek zorundaydım bu işe çok ihtiyacım vardı.
Yeni işim hayırlı olsun...
Bu işi gizli yürüteceğim benimde hoşuma gitmiyordu ama bir zorunluluğum vardı.

Her ne kadar adımlarım geri gitsede ruhumu boğan o eve yaklaşmıştım.
Anahtarimla kapıyı açıp içeri girdiğimde güzel yemek kokuları burnumun ucundan geçiyordu âdeta işte o zaman farkına varmıştım acıktığımın bugün gerçek anlamda hiçbir şey yememiştim. Mutfağa çevirdim adımlarımı hemen, annem "hoşgeldin oğlum bak bugün sevdiğin yemekleri yaptım hadi üzerini değiştirde gel" bu sözün üzerine gidip masayı hazırlayan annemi o acılarını gizlediği yüzündeki çizgilerinden öpmek istedim ama tek yapabildiğim odaya gidip üzerimi değiştirmek oldu.

Masanın sessizliğini, babamın yokluğunu her ne kadar kapatmak için çaba sarfetsede olmuyordu. Beceremiyorsun anne, gözlerin her sözünü tekzip ediyor. Sende üzülüyorsun.

ELİMİ TUT LÜTFEN Where stories live. Discover now