"Hı hı, hiç kıskanmamışsın sen" dedi alay ederek. Omzuna bir tane geçirdim ve,

"Sus!" dedim.

"Tamam, tamam." dedi. "Hadi gel şurada bir şelale var." dedi ve beni şelalenin olduğu yere götürdü. Ağaçların azaldığı yeşillik bir alana gelmiştik. Geniş yeşillik alanın bittiği yerde şelalenin döküldüğü bir dere vardı. Muazzam bir güzellik gözlerimin önüne serilmişti resmen.

"Beğendin mi?" diye sordu.

"Beğenmek ne kelime. Aşık oldum!" dedim açılan ağzımı kapatarak. Büyük ve meşe olduğunu tahmin ettiğim bir ağacın dibine oturduk. Çantasından bir örtü çıkardı. Üzerine de insan yiyecekleri ve iki torba kan kordu. Bir torba kanı içerken bana baktı. O kanını açarken bir paket keki açtım ve yemeye başladım.

"Önünde kan içiyorum ve sen hiç etkilenmiyorsun öyle mi?" diye sordu sesindeki bariz şaşkınlıkla.

"Sen yokken aldığım bir eğitim sayesinde." dedim umursamazca omuz silkerek. "Tek mi geldin? Çocuklar nerede?" diye sordum

"Ty, Ashley 'le birlikte. Luke ve Ryan konseydeler. Jacop ise kendine bir kız bulmuş olmalı." diye açıkladı. Birlikte geçirdiğimiz süre boyunca Jacop'ın çapkın biri olduğunu çözmüştüm. Bir süre hiçbir şey demeden şelaleyi izledik. Anlaşılan o ki ikimizin de söyleyecek bir şeyi yoktu.

"Dolunay yaklaşıyor. Hiç etkisi oluyor mu?" diye sordu.

"Ne gibi etkiler?" diye sordum anlamayarak.

"Gücünü kontrol edememe ve insanlara durduk yere saldırma gibi şeyler. Bazı kurtların dolunay haftasında kendilerini kontrol edemediklerini duymuştum." diye açıkladı.

"Bana bir etkisi olmuyor. Ryan özel bir kurt olduğum için istersem dönüşmeyeceğimi söyledi ve benim durduk yere tüm kemiklerimi kırma gibi bir niyetim yok." dedim. Konuşmamı bitirdiğim sırada bir dal kırılma sesi duydum. Sonra da bir fısıltı.

"İyi halt yedin Lyandra!" Buria'ya ait olduğunu düşündüğüm ses, kısık sesle bağırma denen olayı gerçekleştiriyordu. Arkamı döndüm ve onun dışında kimlerin burada olduğuna baktım. Ryan, Luke, Lyandra, Jacop, Ashley, Loretta, Tyler ve Buria ağaçların arasına saklandıklarını sanarak bizi izliyorlardı. Matt hafifçe güldü ve,

"Sizi görebiliyoruz çocuklar." dedi. Arkadaşlarım bu hallerine kıkırdadım ve,

"Hadi gelin. Sizi tanıştırayım" dedim. Yavaşça saklandıkları yerden çıktılar ve yanımıza gelip oturdular. Yuvarlak şekilde oturuyorduk.

"Kızlar bu Matt, Matt bunlar da Loretta, Buria- Clarissa da diyebilirsin- ve Lyandra." diye tanıttım onları gösterirken.

"Burada ne işiniz vardı?" diye sordu Matt.

"Sizi gözetliyorduk." dedi sırıtarak Jacop. Ne kadar güzel (!) mahremiyet diye bir şey de kalmadı.

"Ee madem bizi gördünüz. Ne yapalım?" diye bir soru sordu Luke.

"Şişe çevirmece!" diye atladı Loretta.

"Hayır! Çok saçma! Çok klişe!" Ben, Ashley ve Ryan aynı anda cevap vermiştik. Diğerleri oynamak istemişti ama onları engellemeyi başarmıştım.

"Of iyi be!" diye pes etti Loretta. Gülümsedim.

"Tamam madem şişe çevirmece oynamıyoruz. Ne yapacağız boş boş oturmak saçmalık olur." dedi Lyandra.

"Saklambaç oynayalım." dedi Buria.

"Saklambaç mı? 250 yaşındayım ben. Ne saklambacı bu yaşta." diye karşı çıktı Luke.

"Ben de 245 yaşındayım. Hem bunun yaşla hiçbir alakası yok. Hadi oynayalım." diye ona karşı çıktı Buria. Sonunda oy birliği ile oynamaya karar vermiştik. Basit bir büyüyle oyun için bir alan belirlemiştik. Bu alandan oyun bitene kadar çıkamayacaktık. Luke oynamak istemediği oyunda ebe seçilmişti. İki dakika kadar gözleri kapalı bir şekilde bekledi bizde saklandık. Hepimiz ayrı yerlere saklanmıştık. Ben ise tahmin edemeyecekleri bir yere, bir çam ağacına tırmanmıştım. Ayaklarımı görünmeyecek bir şekilde sarkıtıp rahat bir pozisyon aldım. Şimdi tek gereken sessizce beklemekti.

********

Yaklaşık yirmi dakika olmuştu. Luke, ben ve Matt hariç herkesi bulmuştu.

"Aha! Buldum seni." diye bir ses duydum. Ardından Matt ve Luke çalıların arasından çıktı. Matt diğerlerinin yanına yere otururken Luke beni bulmak için etrafa bakınmaya başladı. Beş dakika sonra ofladı ve

"Çık artık Alexandra. Sen kazandın." diye bağırdı. Tam tepesindeydim ama o bunu bilmeden bağırmıştı. Onun üzerine düşmemeye dikkat ederek ağaçtan atladım. Nereden geldiğimi gördüğünde avucunu alnına vurdu.

"Tabi ya ağaçlar." diye mırıldandı. Hava kararana kadar ormanda, şelalenin sesini dinleyerek ve muhabbet ederek oturduk. Bu sırada bir şey fark etmiştim bizim yarım akıllı Loretta arada bir Ryan'a kaçamak bakışlar atıyordu. Ryan da fark ettirmediğini sanarak aynı bakışlardan gönderiyordu ona. Sanırım benden başka dikkat eden olmamıştı bu duruma.

Saat akşam sekiz buçukta birbirimizde ayrıldık. Çocuklar okula yakın bir yerdeki evlerine biz de akşam yemeği için okula döndük. Yemek bitene kadar saat dokuzu bulmuştu. Sırayla duş aldık. Pijamalarımızı giydik ve yataklarımıza uzandık. Loretta telefonuyla oynuyordu. Ashley vampir edebiyatının önemli eserlerinden birini okuyordu. Tabi ki bunu isteksizce yapıyordu. Öğretmeni bir ödev vermişti kitabı okuyup özetini çıkarması gerekiyordu. Ben ise Loretta'dan aldığım yeni vampire dönüşen bir kızın hakkındaki romanı okuyordum. Kitabın yaklaşık sekiz bölümünü bitirdikten sonra bu kadarının yeteceğini düşünüp kapattım. Kızlara iyi geceler diledikten sonra kabussuz olmasını umduğum bir uykuya daldım.

Kehanet; Melez Prenses (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin