Yedi alem şahit - 26

5K 723 257
                                    

"Çekilin!" diye haykırdığımı duydum, kendime kalabalığın içinde yol açmaya çalışırken. "Çekilin dedim!"

Göğsümün üzerinde beni engellemeye çalışırcasına set çeken sert bir el hissettiğimde mihenklerin başındaki o kel, dingin suratlı herifi buldum karşımda. 

"Ona dokunamazsın." dedi, kelimeleri vurgulayarak. Bütün yoldan çıkmışlığımla, kelimelerinin döküldüğü ağzına sert bir yumruk indirdiğimde geriye savruldu. 

Önümdeki son engeli teşkil eden Melina'yı da ellerimle savuşturduğumda ona ulaşmayı başarmıştım. Titreyerek yere çökerken gözlerim odağını şaşırmış bir şekilde, kıpırtısızca uzanan bedeninde dolaşıyordu. Saçları kanlı çimenlerin üzerine saçılmıştı, gözleri kapalıydı ve dudakları aralık kalmıştı. 

"Voilan haklı." dedi, Melina arkamdan. "Kara büyüye temas etti, ona dokunmak tehlikeli olabilir."

Onu duymuyordum, tehlikeler umurumda bile değildi. Hiç tereddüt etmeden kulağımı onun hareketsizce bekleyen göğsüne dayadım. 

"Kalbi atıyor." diye mırıldandım kendi kendime. Dilim damağım kurumuştu ve nabzım şakaklarımda gümbürdüyordu. 

Bedeninde yolumu kaybetmiş gibi yukarı tırmanıp yüzünü avuçlarımın arasına aldım. "Ölemezsin." dedim. Dudaklarını aralayıp nefesimi ciğerlerine üflerken, "ölemezsin." diye mırıldanmayı sürdürüyor, beni duyup duymadığını önemsemeden kendimi kaybetmiş bir halde sayıklıyordum. 

İkinci nefesi üflediğimde kıpırtısız göğsünde hiçbir hareket olmayınca iyiden iyiye delirmiştim. Sesler, nefesler, ortalıkta uçuşan şaşkın nidalar omuzlarıma çöküyor, ruhumu sıkıştırıyordu. 

"Lütfen..." dedim. "Şimdi gitme, lütfen."

Bedeni bir anda elektrik akımına kapılmış gibi kasılıp titrediğinde, etrafımdaki ayakların gerilediğini, korkmuş nefeslerin tek bir ağızdan tutulduğunu duyabilmiştim, yerinde donup kalan tek kişi bendim. 

Bir kez daha baştan ayağa titreyerek kasıldı ve tüm bedeni yay gibi gerildi. 

Kollarını tutup kendine zarar verme ihtimaline karşı onu zapt etmeye çalıştım.

"Yanındayım." dedim, kısık sesle. "Yanındayım, Nida, her şey yolunda."

Gözlerini korkutucu bir sahneye tanık oluyormuş gibi alabildiğine açtı ve dudaklarının arasından iniltiye benzer bir ses döküldü. Sonra iki büklüm olup onu sabit tutan kollarıma rağmen muazzam bir kuvvetle yüz üstü döndü ve öğürmeye başladı. 

Ağzından dökülen mide sıvısı değil, başka bir şeydi. Saçlarını arkaya ittiğimde, zift benzeri siyah bir pelte kustuğunu ve bir süre sonra o karanlığın katı formundan uzaklaşarak kara bir buhara dönüşüp havaya karıştığını görebildim. 

Kabus bittiğinde öğürmeleri geçmiş, bedeni gevşemişti. Gözlerinin iki yanından açık kalmış bir musluk gibi gözyaşı akıyordu. Yere dayalı ellerini kaldırıp onu kendime çektiğimde, ikimiz de oturur pozisyonda birbirimize tutunup öylece kaldık. Saçlarını hiç durmadan okşarken, "Geçti," dedim, "bitti artık."

"Hakimler yok oldu." dedi, geriden bir ses. "Artık hiçbiri geri dönemeyecek."

"Yok oldu...", "onları yok etti...", "artık geri dönemezler" mırıltıları ardı ardına, bulaşıcı bir hastalık gibi kalabalığa yayılırken müthiş bir uğultu baş gösterdi. Ortalık tanıdıklarının cesetlerini arayanların feryatları, kaybedecek hiçbir şeyi olmayan ve hakimlerin düşüşüne sevinenlerin coşkusu, savaşta ağır darbe alanların kulak parçalayıcı iniltileriyle dolmuştu.

BulvarWhere stories live. Discover now