დ3დ ↑ ÖLÜ BİR RUH ↓

Start from the beginning
                                    

"Tamam." diyebildim sadece. "Tamam anne."

Benden sadece çalışmamı istemiyordu; bu cümleyle benden evlerini terk etmemi, kendince de kibar bir dille beni kocası ve çocuklarıyla yaşadıkları evden kovuyordu.

Annemin gözlerinde sallandığı salıncaktan düşen küçük bir çocuğun çaresizliği görüyordum. Kalkmak onun elindeydi ama o kendisine uzatılan eli beklemeyi tercih etmişti. Çok sevdiği kocası gibi...

Belki o zamana dek çokça yaralamıştı beni ama bu sözcüklerle tamamen çürütmüştü ruhumu annem, gözünü kırpmadan kelimeleriyle öldürmüştü kendi canından olan kızını. Bu sözler asla kendisine ait değildi, kıyamazdı ki o küçük kızına. Ya da benim hayallerimde canlandırdığım annemin oynamasını istediğim rol buydu, konduramadığım için suçunu da yükleyemiyordum kendisine, bilemiyordum. Bildiğim tek şey ettiği laflar, harfi harfine canı gibi sevdiği kocasına, üvey babama aitti.

Tüm o lafları şahsi iradesiyle söylese bu denli canım yanmaz, yıpratmazdım kendimi belki de.

Çünkü birini sevmiyorken ettiği tüm kelimeler mubahtı insana; lakin göğsünde yeşertmeye dahi kıyamadığın bir sevgiden, sevdiğin birinden gelen küçücük bir kelimeyle dahi dağılmaya meyil duyuyordu insan...

O günün üzerinden sadece bir hafta geçmişti ki üniversiteyi kazandığım yerin ilk tercihim olan şehir, İstanbul olduğunu; yaşadığım şehirden 700 km uzaklaşacağımı, annemin istediği gibi benden kurtulacağını öğrenmiştim.

Hayatımın en büyük dönemecini yaşamıştım o gün. Artık yapmam gereken yeni düzenim için çabalamaktı. Kendisini tanımasam da babamın, üzerime bıraktığı yükü sırtlayan adamlarından yardım almıştım. Elimden geldiğince en hızlı şekilde geçirmiştim bu süreci. Konya'dan çıkıp gelmiştim adından başka hiçbir şeyini bilmediğim bu şehre. Dört sene. Tam dört sene başımı dahi kaldırmadan çalıştığım derslerimden başka hiçbir şeyi görmemişti gözüm. Tek bir arkadaş dahi edinmemiştim.

Kazanmak için gereken çabanın çok daha azıyla ulaşmıştım olduğum yere belki ama umurumda değildi. Sonuçta bu dünyada herkes hak ettiği yerde durmuyordu.

Bunu net bir örnek olarak annemle babamı gösterebilirdim. Zerre sorumluluk alamayan bu iki kişi, kurban olarak beni seçmişlerdi. Sorumluluk üstlenemeyen bireylerin, çocuk edinmemesi üzerine bir kanun getirilmeliydi.

Birkaç dakikanın ardından oturduğum yerden kalktım, elimi saçlarıma doğru gitti. Bir şeylerden kaçmak istediğimde tek çıkış yolum olduğundandı belki de. "Hazırlanıyorum bende. Çıkarız birazdan." deyip omuzlarıma salınan saçlarımla birlikte odama doğru yürümeye başladım. Boğazımdaki kuruluk canımı yakıyordu. Yüreğime açtıkları yara; göz kapaklarımı sızlatıyordu en çok. O neşeli, mutlu geçirilen çocukluğumu arayan benliğimin üzerine, en sert kapılarını örtüyorlardı.

Çünkü en iyi onlar biliyorlardı; aradıkları şeyin bende olmadıklarını.

O çocukluğun asla yaşanmadığını...

Annem, kocası ve o adamın kızı da olsa kardeşimle olan aramdaki tek bağlantı artık aylık olarak hesabını yatırdığım paraydı. Kardeşim belki ayda yılda bir olacak şekilde annemin telefonunu araklayıp beni arıyor, en fazla iki üç dakika süren konuşmalarımız annesinin yakalayıp arkadan saydığı hakaretlerle son buluyordu. İlk başlarda bu durum benim için bir yıkım kadar ağır olsa da, şimdilerle gülüp geçtiğim en basit dertlerimden yalnızca bir tanesiydi.

Bu sene ikimizin de başlayacak olan stajlar için hastanenin önünde durduğumuzda titreyen ellerimi bir birine kenetledim. Bana alayla bakan Alin, sırıtıyordu. "Ufacık sıyrığa dayanamayan kızın burada ne işi var anlamıyorum ki."

KARANLIK OKYANUS "KİTAP OLDU"Where stories live. Discover now