"Defol git buradan Bahri !" Ezranın sert sesi tüm holde yankılanırken, adam son kez bana bakıp Ezraya döndü.

"Pekala, gidiyorum Erdem. Ama bu konu burada kapanmadı !" Kapıdan çıkarken geri dönüp bana baktı ve "İyi geceler küçük hanım." Diyerek karanlık geceye süzüldü. Ne tuhaf adamdı öyle !

"Hira odana çık, hemen !" Ezranın sert tavrı ile, sığındığım duvardan toparlanıp odama girdim. Yine başlamıştık işte ! Artık belasız geçmezdi günlerimiz !

Odada meraktan ve korkudan volta atarken yorulup, yatağın üzerine oturdum. Saatler birbirini kovalarken yatakta cenin pozisyonu alıp, uykuya yenik düşmüştüm.

Gözlerimi yeni bir güne açıp, gerinirken üzerime örtülen pikeyi fark ettim. Gece Ezra yanıma uğramış olmalıydı. Sıkıntıyla yerimden kalkıp banyoya girdim. Kısa bir duşun ardından hızlıca giyinip aşağı indim. Günlerden pazardı ve Ezra iş için Yunanistana gidecekti. Salonda kahvaltının çoktan hazırlanmış olduğunu gördüm. Portakal suyunu bardaklara dolduran Edaya gülümseyerek günaydın dedim. Aynı şekilde samimiyetle karşılık verirken, "Ezra uyandı mı ?" Dedim.

Kafasını iki yana sallayıp, "Hiç uyumadı ki. Sabah karşı misafirleri gittiğinde kendisini Ayhan ağabeyle çalışma odasına kapattı." Dedi. Merakıma yenik düşerken, "Dün ki adamlar neden gelmiş haberin var mı ?" Dedim.

"Haberim yok maalesef. Ama Ezra bey çok sinirliydi dün." Dedi. Sıkıntıyla derin bir nefesi salıverirken, çalışma odasına doğru ilerledim. Kapıyı bir kaç kez tıklattıktan sonra, içeriden gelen 'gir' komutuyla yavaşça çevirdim kulpu.

Ezra masanın başında tekli koltuğunda otururken, Ayhan ikili koltukta oturuyordu. İkisininde uykusuz ve yorgun olduğu aşikardı. Genzimi temizleyip, sesimi ararken, "Kahvaltı hazır." Dedim. Ezranın sert bakışları beni bulduğunda, yumuşayıp yerini anlayamadığım ama çok hoşuma giden pırıltılara bıraktı.

"Bir kaç saate çıkmamız gerek." Ezra Ayhanı başıyla onaylarken, kapının kenarından içeriye geçerek Ayhanın çıkması için yer bıraktım. Kapıyı ardından kapatınca Ezra ile yalnız kalmıştık. Bakışlarımı onun haricinde her yerde gezdirirken, masasından kalkıp yanıma geldiğini hissettim. Çok geçmeden gözleri gözlerime kavuşmuştu.

"Dün beni çok kızdırdın Hira." Sesi o kadar mayhoş ve yorgun geliyordu ki, içim acıdı. "Biliyorum ama gelen sesler yüzünden çok korktum. Gelen adamlar tekin değil demiştin, bende sana... Bir şey oldu sandım. Özür dilerim." Kafasını yavaşça boynuma gömerken, kulağımın altına küçük bir öpücük bıraktı. Aynı anda kolları etrafımı sarıp, kulağıma "Senden bir şey isteyeceğim." Dedi. Öpücüğüyle titrerken, "Ne ?" Dedim. Gözlerim kendiliğinden Ezranı sert kokusu ile mayışıp kapanmıştı.

"Bana bir şey olursa eğer..." Anında kendimi geri çekip, çatık kaşlarla yüzüne baktım. Konuşmama fırsat vermeden, anlını anlıma dayadı.

"Bana bir şey olursa eğer, ne olursa olsun bu evde kal. Burası senin evin. Bizim evimiz." Dedi. Kalbime neden olduğunu anlamadığım öyle bir acı girmişti ki, canımı alsalar daha az acırdı.

"Ezra, bir şey mi oldu ?" Korkudan kaynaklı titrekçe çıkan sesime, "Hayır, sadece öyle bir şey olursa dediğimi yap !" Dedi. Ardından ekledi, "Söz mü ?"

Kafamı aşağı yukarı sallayıp, "Söz" dedim. "Hadi kahvaltıya gidelim." diyerek eli elimi kavradı ve odadan çıkardı.

* * *

Ezranı dediklerinden sonra iştahım kaçmış, boş boş tabağımdaki kahvaltılıklara bakıyordum. İçime öyle bir ok saplanmıştı ki nefes alsam, hareket etsem, daha çok acıtıyordu canımı. Boş yere sıkıntıya giriyorum. O Ezra Erdem ona hiç bir şey olmaz !

ŞebefruzWhere stories live. Discover now