19. Bölüm

2.8K 147 12
                                    

Kısa ama açıklayıcı bir bölüm oldu. Lütfen okuyanlar bu bölüme yorum yapsın çünkü gerçekten en can alıcı bölüm buydu. Fikirlerinizi çok merak ediyorum :')

Ayrıca yeni kapağımızı sevdiniz mi?

Multimedia'da -mutlaka açın, değişik bir şarkı- bölüm şarkımız ve Melinda gifimiz var. Bakınız ve yorumlayınız. :')

19. Bölüm

Beni o evden biraz daha büyükçe ama terk edilmiş gibi görünen bir eve götürdü.

“Burada kal. Sen ve Miles evleneceksiniz ve Miles kral, sende kraliçe olacaksın. Ve biz bunları ayarlarken, Kraliçe Joys bu evin altındaki zindanlarda kalacak. Ben onu kaçırana kadar sende buradasın. Çünkü yakında yokluğumuzdan şüpheleneceklerdir. Aynı zamanda Miles her şeyi yanlış anlayacak. Düzeltmemiz gereken çok şey var. Benimle misin?”

Kraliçe niye zindanlarda kalacaktı? Niye kraliçeyi kaçırıyordu ki? Hiçbir şey anlamamıştım ama sorsam da cevap vermeyecekti.

Sorusu her ne kadar ilginç olsa da, evet demek zorundaydım. “Seninleyim.”

“Güzel, o halde. Mutfakta yiyecek var, sular akıyor, istediğini yap. 2 tane de yedek kıyafet ve 1 gecelik getirttim. Eminim orada,” –saraydan bahsediyordu ama kelimeyi kullanmak istemediği belliydi, bu yüzden duraksadı- “her işini yapan biri vardı. Ama birkaç gün böyle idare etmek zorundasın.”

“Hey, sadece birkaç aydır oradayım. Normalde evin küçük kızıydım ve her işi bana yaptı-“

“Her neyse.” Lafımın kesilmesinden nefret ettiğimi bilmiyor olmalıydı. “Ben gidiyorum.” Şüpheli bir şekilde etrafa baktı.

“Başımın çaresine bakarım,” dedim. Daha doğrusu bunu deme gereği hissettim.

Sonra çıkıp gitti.

Miles’ı özlüyordum.

Lisa’yı özlüyordum.

Sarayı özlüyordum.

Ama en çok, annemi, ablamı ve evimi özlüyordum.

Beni saraya gönderip başıma bu işleri açan babamı özlemiyordum ama o olmasa Miles da olmazdı. Histerik bir kahkaha attım. Ve sonra ağlamaya başladım.

Tanrım, lütfen aklıma mukayyet ol.

Birkaç gün o evde yalnız kaldım. Arada sırada delireceğimden korkuyordum çünkü bu kadar yalnızlık hiç iyi gelmiyordu. Ayrıca adet görmüyordum, bu mide bulantılarımın hamile olduğum yönündeki tahminini doğruluyordu. Bebeğime bir şey olmasından çok korkuyordum çünkü o ben ve Miles’tan bir parçaydı. Eğer –Tanrı korusun- bir gün Miles’ı kaybedersem yanımda bebeğim olabilirdi, en azından. Ben bu düşünceler içerisindeyken kapının zorlanma sesini duydum. “Tanrım, lütfen Stephan veya Miles’tan başkası olmasın” diye dua ediyordum. Ama kapının arasından gördüğüm şey bir eteklikti. Gelen Lauren olmalıydı. Suçluluk dolu bir ses tonuyla –hiç melodik değildi- “Melinda,” dedi fısıldarcasına, “burada mısın?”

Seslenmekten korkuyordum çünkü ona güvenemiyordum. Ne yapmam gerektiğini kestiremedim. Düşes kendi kendine konuşmaya başladı.

“Sana yalan söylediğimi düşünüyor olmalısın. Tanrı aşkına beni affet, Mel. Tehdit ediliyordum ve yalan söylemek zorundaydım. Burayı nasıl bulduğumu Tanrı bilir. Sana ulaşamayınca Miles delirdi, Joys ise seni aramaması için onu odasına kilitledi. İnanabiliyor musun? Ona bir çocukmuş gibi davranıyor. Brand ona destek olmaya çalışıyor. Ben bu karışıklıkta seni bulmak için kaçtım oradan. Burada olduğunu hissediyorum Melinda, seni kurtaracağım.”

Kraliçe onu tehdit mi ediyordu?

Lauren’in söylediklerini düşündüm. Stephan’la kalırsam hem Miles onla aramda bir şeyler olduğunu sanacaktı hem de bebeğimizi bilmeyecekti. Belki yıllar sonra onu bulduğumda bebeğimin Stephan’dan olduğunu sanacaktı. Düşüncesi bile iğrençti, oysa Lauren’e güvenirsem belki Stephan’ın kirli oyunları olmadan bu durumdan kurtulabilirdim.

“Buradayım,” dedim kararsız bir ses tonuyla. Rahatlamış bir nefes sesi duydum.

“Demek buradasın,” bu ses Joys’a aitti. Bu kadar hain olabildiklerine inanamıyordum. Stephan’ın gelmesi için içimden yalvarıyordum. Geri geri gitmeye başladım.

“Benden uzak durun.” Dedim sessizce. Elime geçen ilk bibloyu ona doğru tuttum. Daha fazla acı çekmek istemiyordum. Ama hiç beklemediğim bir anda Düşes kolumu tuttu.

“Ona karşı gelme,” sesi buz gibiydi. “Bunu yapmak zorundayım, bağışla beni” diye fısıldadı ardından. Kraliçe Joys bunu duymadı. Korkuyordum, Kraliçe’nin karnıma kenetlenmiş bakışları bebeğime zarar vereceğini gösteriyordu. Yutkundum. Bir şeyler yapmak zorundaydım. Bağıramazdım, yalvaramazdım, hiçbir şansım yoktu! Tek şansım Stephan’ın bir kez daha beni kurtarmasıydı. Bu kez kapıda iki kişi daha belirdi.

Gelenler Miles ve Stephan’dı. Stephan’ın öfkeli bakışlarının yanında Miles perişan görünüyordu ancak göz göze geldiğimiz an adeta gözlerinin içi parladı. “Seni seviyorum,” dedim elimde olmadan. Gülümsedi. O sırada Joys arkasına döndü ve Stephan atak bir hamleyle onu tuttu. “Bizi kullandın. Senden iğreniyorum. Miles ve Melinda evlenecek, eski Kraliçe. Ve sen sürgüne gideceksin.”

Düşes kolumu bıraktı ve koşarak kapıdan çıktı. Brandon’un yanına gittiğinden emindim. Ama şimdi aklıma takılan, Stephan’ın lafıydı. Bizi kullandın derken ne demek istiyordu? Kralı öldürmemiş miydi, asıl hain o değil miydi? Beni neden kaçırmışlardı? Kafam karışmış bir ifadeyle sordum; “Si-sizi kullandı da ne demek?”

 “Her şey onun oyunu Melinda ve Miles. Hiçbir şeyi isteyerek yapmadım.”

Miles onun Kraliçe’yi tutan eline, sonra da benim karnımı tutan elime baktı. Bir şey soracak gibi baktıysa da vazgeçti.

“Ne demek istiyorsun?” dedi Miles boğuk bir sesle.

“Her şeyi o planladı, Miles. Beni babamızı öldürüp tahta geçmem için kışkırttı. Büyük olan ben olduğum için evlenir evlenmez geçebilecektim. Ama sonra bana ihanet etti!” Gözlerinden öfke fışkırarak Kraliçe’ye baktı, kolunu daha da sıktı. Kadın tek kelime etmiyordu. Yüzü şaşkın bile değildi, ifadesizdi. “Ben onun oyununa gelip bu teklifi kabul ettim. Babamızı zehirledim! Ah, kendime inanamıyorum. Sonra o, o kadın beni sürgüne göndertti! Neler çektiğimi tahmin bile edemezsin! Daha kötülerini yaparım diyerek beni adaya gönderdi. Oraya Melinda’yla gittiğinizi biliyordu. Beni tehdit etti, kıza… kötü şeyler yapmamı söyledi –emretti.” Yutkundum. Oysa çok da gerçekçiydi… “Sana Firebell denen kadını ben ayarlamıştım. Senin hoşlanmayacağın biri seçti ki, onunla evlenmeyesin diye. Ama sen Melinda’ya aşık olarak onun oyununu bozdun. Ve sanırım şimdi Melinda ha-“

“Dur!” Bunu Miles’a ben söylemeliydim, özel olmalıydı. Hem hamile olduğumu başka kimler biliyordu? Ben bile emin değildim.

“Sonra,” dedim yumuşak bir sesle. Miles öğrendiklerinin şokuyla bir şey diyemiyordu. Annesine iğrenerek bakıyordu.

“Sonra Melinda’yı kaçıracağım yalanını uydurdu. Bu kez oyuna dahil olmayı reddettiğim için bana işkence çektirtti ve notları kendi yazmak zorunda kaldı. Birilerinin notların saray parşömeninden olduğunu anlayacağını fark edince ise kızı gerçekten kaçırttı.”

Kısaca, Kraliçe tek hükümdar olabilmek için oğullarını bertaraf etmeye çalışmıştı. Ama başarılı olamadı.

Kraliçe [WATR Watty'13 En İyi Historical Fiction Hikayesi]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin