Yetmiyor Zaman

21 3 0
                                    

Bölüm 2

    Düşüncelerimi soyutlayıp üzerimi değiştirdim. Birazdan gün ağaracak insanlar sokağa dökülecekti. Kalabalığın arasında birini ona benzetmekten korkuyordum. Aslında kim ona benzeyebilirdi ki? İtiraf edeyim, ben aslında onu görmekten korkuyordum. Onun gözlerine, sesine, dokunuşuna hasret ve muhtaçken yine gururumun kırılmasından kaçıyordum. Bir kere yaşanmıştı, dahasına müsaadem yoktu.
 
  
     Yağmurluğumu da alıp çıktım. Kara bulutların güneşi boğduğu bir gündü. Boğulanlara selam olsun. Nefes aldım. Güneşe asker selamı verip yavaş yavaş ilerlemeye devam ettim. İstanbul...  Tamamen özgür olduğum şehir. Özgürlüğün benim hayat dilimde yalnızlık olduğunu da çok geçmeden kavramıştım. Olsundu. Öldüğümüzde de yanımızda birini götüremeyecektik. Ne manası vardı acı çekmenin ve çektirmenin. Yalnızlık güzel şeydir ama her güzel şey de iyi gelmiyor. Onun bana gelmeyişi gibi. Gelse ne olurdu. Günaha gark olan iki güneş olurduk.

    Deniz kenarına ulaştığımda rahatladım. Kalabalığa denk gelmeden ona benzeyen birini görmeden gelmiştim. Nefes aldım. Bankıma oturdum, solumda simitçi amca sağımda güvercinleri besleyen teyze vardı. Baş selamıyla selamladım ikisini de. Tanıyorlardı görünüş olarak. Siyahlar içinde mor göz halkalı kız. Gülümsedim. Kızılı ölmekte olan uzun düz saçlarımı toplamazdım. Rüzgarda uçuşunu seviyordum. Her hafta bir gün buraya gelir saatlerce oturup hala yaşıyor oluşumu kanıtlardım evrene. Unutmasındı. Buralarda bir Riva vardı. Martıların haykırışları eşliğinde denizin kayalara hoyratça çarpışını izledim. Denizin canı yanıyor muydu? Uğuldayan rüzgar evet der gibiydi. Nefes aldım. Canı yanan sadece deniz değildi nihayetinde. Ağaçlar sonbaharda ağlardı. Kış olunca kararıp kurur, ilkbaharda tekrar çiçek açardı. Sahi, bizde çiçek açacak mıydık? Mutlu olacak mıydık? Acılarım gücenircesine sızladı. Mutluluğu ağzıma almam haramdı. Ufakta olsa ümit etmem martıları güldürdü, güvercinleri kaçırdı. Nefes aldım. Cebimden sigara paketini çıkardım. Renksiz dudaklarıma bir tanesini yerleştirip paketi yerine koydum. Benim olmayan bir el çakmağıyla sigaramı ateşledi. Kısılan soluk yeşil gözlerimi yukarı diktim. Bir erkekti. Eski Riva'nın deyimiyle ağız sulandıran bir erkek. Gülümsedim. Alınmış olmalı ki yanıma oturdu. Kaşlarımı çattım. Konuşmaktan yoksun dilim varken kimseyle arkadaşlık etmek istemiyordum. Konuşmak isterse şayet, sağır ve dilsiz taklidi yapardım. Ayıplamayın. Beni anlayamazsınız. Anlayabilir misiniz? Anlamasanız da olur. Dediğim gibi, arkadaş istemiyordum. Titrek parmaklarımı sigarayla dans ettirirken beni izleyen adamı umursamamaya çalıştım. İzlenecek ne vardı? Sigarayı zeytin karası iri gözlerine bastırmamak için zor tutuyordum kendimi. Ayaklarımın dibine atarak ezdim. Kalksam iyi olacaktı. Bu haftaki ziyaretim kısa olmuştu. Olsundu. Haftaya sabaha kadar oturur kesişirdik denizle. Nefes aldım. Kalkıp adama döndüm. Alaycı bakışlarla hayali eteğimi tutup prenses selamı verdim. Gülümsedi. Nefes alamadım. Yutkundum. Yalpalayarak koştum. Kalbimi yokladım, varmış gibi davranmayı kesmeliydi.

ARAFWhere stories live. Discover now