SONRADAN KORK

107 5 3
                                    


Dış kapıyı ardımda bıraktığımda kulaklığı dar pantolonumun cebinden çıkarttım. Kulağıma küpe olan bir şarkı; Bir arada olabilmek ne mümkün, bir arada kalabilmek imkansız. Sezen, Aşkının şarkısını mırıldanırcasına her şeyi bir bir anlatırcasına beynime çiviliyor. Başım asla yukarı kalkmıyor. Konversimin ucundaki çamura dikilmiş bakışlarım, yanından geçen parke taşlarını, çöp poşetlerini, ya da kedilerin koşuşturmasına aldırmadan monoton bir biçimde ilerliyorum. Sonradan korkmamı tüm tüylerim diken diken yaparken hatırlatan sözler. Bir selam bile alamadan böylesine bir elveda neyin nesiydi. Bir ümitle ya olursa dersin hep bile bile her şeyin bittiğini. Daha başlamamış şeylerin bittiğini bilmek insanın içine koca bir kaya misali çöküyordu.

Göz bebeklerim az da olsa yukarıya kaymıyordu. Taki otobüsün üzerindeki numarayı görene kadar. Bir ucu o, bir ucu bendim paslı makasın. O daha keskin tarafı. Daha koparan. Ahiri olmayan bir dünün evveli olan bir yarını acımadan kanatan keskin tarafı. Sığ yüzüne kapattığım saçlarım otobüsün camındaki benliğime bakmamı engelliyor. "Değil Toprakla göz göze gelme kendi suratına bakacak mecalin yok" diyordu her saç telim.

Bir söz bitişi gibi her şey son buldu. Bunu tekrar tekrar söylemeyi hiç gocunmam. Onu ne kadar etkilemeye çalışsam bile başlamamış şeyler bitiyor. En çok ta bu koyuyor. Tıklım tıklım dolu olan otobüsün içine bir iğne, Allahın bir iğnesini atsan yere düşmeyecekti. Bir an duruşu gibi, ömrün bitişi gibi dönüyordu tekerlekler. Beni dinlemeden. O ön koltuktaki kahkahalara eşlik ediyorlar.

Sonunda Varoşhanelerin sokağında durdu otobüs. Kimseye selam vermeden yine başım önde yürüdüm. Hızlandı adımlarım evin kapısına gelene değin. Üç katlı fakirhanenin merdivenlerine açılan kapısından içeri adım atarken beraber yağmur beni kovalıyormuş taklidi yaptı. İlk yavaş yavaş sonra ben Toprak kokan odama girdiğimde şarıl şarıl. Aldım elime annemin kapıma kadar getirdiği acı kahvemi. Geçtim camın önüne. Açtım pencereyi tangayaz. siper ettiğim elimin işaret parmağını kızartırken alevlendim sigaramı. Damlaların arasından kayan dumanın ardına bıraktım yüzümü. Yüzümü takip eden boynum ve omuzlarım. Bir damla gözümle yanağımın arasına, adeta bir göz yaşı gibi. Sonra burnumun ucuna. Sonra dudağımın sol kenarına. Saçlarım kıvır kıvır olup birbirine yapıştı. Topraktan yükselip bulutların postacı olduğu gökyüzünden birbir damladı o göz yaşları. İyice ıslandım.

Kafam bozuk, gönlüm soluk, dilim donuk bu dümende. Müzik bu sefer direkt kulağıma fısıldamıyordu. Ayrıca sadece benim kulağıma fısıldamıyordu. Gökten inen her göz yaşına bağırıyor, Toprağın çehrelerini öpüyordu. Delikanlı yoruldu, bir o yana bir bu yana, sararıp soldu. Sigaramın son zehrini içime çekerken panzehrimi görmek için bilgisayarın kirli tuşuna bastım. O açılmaya koyulurken bende karşıdaki binanın önündeki arabanın üzerine isabet ettirmeyi planlayarak fırlattım sigaramı bir bilye misali, orta ve baş parmağımın arasına sıkıştırıp.

Hoş bir mutfak, ahşap dolapların kahverengisi hakim olduğu nostaljik bir hava yakalanmış. Çiçekli bardaklar anne çeyizindeki vitrinlerin gözlerinden henüz çıkarılmış bir havada. Kaburgalar sayılırcasına belirgin. İlkin gördüğüm manzara bundan ibaretti. Yarı çıplak toprağın iki memesinin ortasından köprücük kemiklerine uzanacak kadar bir kadraj. Bir gülüşme, bir tantana. Sarıldı tombul kollar incecik bele, Toprağın o çıt kırıldım beline. Hoş bir hoşbeş. Sonra dağınık bir oda. Daha doğrusu fermuarı çekilmemiş bez gardırop. Onun içi de bir hayli dağınık. Onun dışında yatağın kenarında biblo misali duran dört kirli fincan. Anlaşılan kahveyi seviyor o da benim gibi. Acaba sütlü mü tercihi yoksa zifiri mi? Şekerini nasıl alır dersin? Bence toprak acı içemez. Yüzündeki çizgilerin nadirliği buna şahit bence. O kadar ihtişamlı ki. Taştan sanki. Hiç kıpırdamamış, hiç eskimemiş gibi. Ekşi, acı, tuzlu şeyler yiyip buruşturulacak hatlar değil onunkiler. Daha çok şekerli öğünleri yerken tadını belli etmek için kullandığı m kelimesi ile o kıvrak boynunu salındırdığını hayal edebiliyorum. Başka türlüsü güç.

İlk Bordo baksırının üzerine geçirdiği bacaklarını ortaya çıkaran dar pantolonu geçirdi. Ardından hoş tişörlerinden birinin dürgüsünü bozarak kaydırdı sıska kollarından. Gayet şıktı sadece bir pantolon bir tişörtle. Sonra çıktı gitti. Bir kaç bağrışma. En son bir kadın sesi "Çok sev..."

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jul 28, 2016 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

TOPRAKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin