Eee hal böyle ise neyi bekliyordu peki?..

 Yaklaşık birkaç dakika daha bekledikten sonra nedensizce hızlanan kalp atışlarıma  aldırmamaya özen göstererek göz kapaklarımı ağır ağır kaldırdım ve yüzüme eğilmiş yedi , sekiz yaşlarındaki bir erkek çocuğuyla göz göze geldim. Gözlerimi açınca çocuk hemen benden uzaklaşmıştı. Kafasını yana eğmiş anlamsızca beni süzüyordu...Pantolonunun diz kapakları yırtılmış ve ayakkabının burnunda küçük bir delik olan bu çocuk gerçekten çok tatlıydı. Burnundan akan sümüğü saymıyorum bile... en son dayanamayarak. Çamur tarlasına dönen yüzü ile yaptığı tek şey kafasını bir sağa, bir sola çevirip, gözlerini kırpmadan beni izlemekti.

''Senin adın ne tatlım''dedim en son dayanamayarak.O kadar hasret kalmıştım ki birileri ile konuşmaya belkide bu yüzden çok heyecanlanmıştım.

''Halil'' dedi en sonunda.

''Memnun oldum bende Azra'' dedim gülümseyerek. Fakat gülümsemem küçük beye bir etki yapmamış olacak ki hala aynı şekilde bana bakıyordu. Ben içimden amacının ne olduğunu düşünürken çocuk birden tükürükler saçarak konuşmaya başlamıştı.

''Çok, çok güzelsin'' demesi ile hafifçe kıkırdamış, sonrasında ise boğazımı temizleyerek ciddi bir şekilde konuşamaya başlamıştım. Hayatım da ilk kez küçükte olsa bir başkasından güzel söz duymuştum.

''Teşekkür ederim küçük adam sizde çok çoook yakışıklısınız'' dedim abartılı bir şekilde ve daha sonra  ellerimi oturması için toprağa vurdum. Hala başını yana eğmiş abartılı bir şekilde bana bakıyordu.

''Söyle bakalım yakışıklı adam sen kaç yaşındasın'' dedim sırıtarak. İnanması zor olsa da biriyle oturmuş sohbet ediyordum.

''Sekiz''.. Tek cümleler halinde konuşuyordu ama olsun bu bile yeterdi bana.

Birkaç kelime daha konuştuktan sonra karnının acıkmış olduğunu anlamıştım çünkü sürekli yemekten bahsediyordu...Kafamda küçük mutfağımda neler olduğunu düşündüm. İşin açığı bende acıkmıştım. Yavaşça yerimden kalktım ve üzerime yapışan otları silkeledim. Güzel şeyler hazırlamalıydım çünkü küçükte olsa yıllar sonra evime bir misafir gelecekti.

''Bize gidelim ve açlıktan guruldayan midemizi doyuralım ha ne dersin? ''diye sordum sırıtarak.

''Tamam''

Küçük adamın kısa cevaplar vermesinden sonra elini tutup eve doğru yola koyuldum. Giderken çınarın dibindeki buz gibi sudan doldurmayı da unutmadım...Eve geldiğimde önce bir ateş yaktım, daha sonra hamuru yoğurdum ve dinlenmesi için kenara bıraktım. Yaklaşık on dakika sonra dışarıya çıkıp küçük bahçemdeki zehirli olmayan otları topladım. Sonra bir güzel yıkadım ve doğradım.İçeri geçmeden domates çürüklerinin tohumunu alarak kuruttuğum, yaz gelince de küçücük bahçeme ektiğim  mis gibi kokan domates ve salatalıktan bir kaç tane kopardım...İçeriye geçtiğim gibi hemen kolları sıvayıp hamurumu bezeledim. Açtıktan sonra içlerine doğradığım harcımı koyup ocaklıkta ki sacın üzerine pişmeye bıraktım... Bir yandan da domates ve salatalıkları da doğrayıp sofrayı kurdum. Evet her şeyim hazırdı. Sofram gerçekten güzel ve kalabalık görünüyordu, aynı zaman da iştah açıcı. Duvarın dibindeki çocuğa çevirdim bakışlarımı uyumak üzereydi. Hemen ayağa kalkıp önünde eğildim ve yemeğin hazır olduğunu, daha sonra rahatça uyuyabileceğini söyledim. Başı ile söylediklerime kısa bir onay vermiş, sonra da rahat bir şekil de sofraya oturmuştu.Mutluydum..Hem de çok mutluydum.Neredeyse ömrümü yalnız geçirdiğim bu evde ilk kez bir misafirim vardı ve benim kim olduğumu bilmeden gelip soframa oturmuştu..Bu gerçekten mükemmel bir duyguydu.İnsanlar için doğal olan her şey benim için o kadar yeniydi ki karşımda ki çocuğun iştahla yemek yiyişine bakmak bile bana farklı geliyordu.

KUMA'NIN SAVAŞIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin