Duygu, "Bu konuyu seninle daha fazla tartışmak istemiyorum. Ben yatmaya gidiyorum." dedikten sonra kapıya yaklaşan ayak seslerini duydum.

Yakalanmamak için hızla mutfağa gittim. Mutfağın kapısından koridor görünüyordu. Duygudan sonra annesi de salondan çıktı ve üst kattaki yatak odalarına çıktılar.

Ev tamamen sessizliğe bürünür bürünmez Göktürk'le harekete geçmek istedik fakat yapamadı. Değil yürümek ayağa bile kalkamıyordu. Sinirden dişlerini sıkarak kendini yatağa bıraktı. Of dediğini duydum. Hemen ardından güvenlik görevlisini çağırmamı istedi.

Az önce şahit olduğum konuşmadan sonra, yaptığım şeyin doğruluğunu sorgulamaktan vazgeçmiştim artık. Bu evde yanlış giden bir şeyler vardı ve ben bu yanlışın bir parçası olmak istemiyordum. Bitkisel hayatta dedikleri adam kanlı canlı karşımda benimle konuşurken düşünecek ne vardı ki.

Dediği gibi kimseye görünmeden güvenlik görevlisini çağırdım. Göktürk'ü gören adam şaşırdı. "Ama siz..." dedi.

"Yardımına ihtiyacım var Hasan. Beni bu yataktan kaldırıp dışarı çıkartmanı istiyorum"

Göktürk'ün isteği yüzünden güvenliğin gerildiğini görebiliyordum. Adam tam "Ama Leyla hanım" dediğinde Göktürk asıl patronunun kendisi olduğunu hatırlattı. "Halamı boşver ve beni bir an önce bu yataktan çıkart. 

Hasanın yardımıyla arka bahçeden dışarı çıkıp  bizi bekleyen Ahmet abinin taksisine bindik. Göktürk, şaşkınlığını henüz atamayan güvenliğe "Bizi görmedin tamam mı?" dedi. Adam ne olduğunu anlamaya çalışarak olumlu anlamda başını salladı. "Tamam efendim."

Araç hareket ettiğinde Göktürk onu otele bırakmamızı istese de kabul etmedim. Çünkü üzerinde ne beş kuruş parası nede kimliği vardı. Yolda ara ara anlık dalgınlıkları oldu. Bu kadar zamandır uyutulan birisi için sanırım bunlar normaldi.

"Senin ismin ne?" diye sordu.

"Nisan."

Gülümsedi. "Güzel isim, bahar gibi."

"Teşekkür ederim."

"Nisan, bugünün tarihi ne ?"

Ne kadar uyuduğunu duyduğu zaman eminim delirecekti, çünkü ben olsam çıldırırdım. "Hadi söylesene tarih ne? En son hatırladığımda mevsim kıştı, şuan ki sıcaklığa bakılırsa yaz olmalı."

"13 Mayıs"

Eve ulaşıncaya kadar ikimizde konuşmadık.

Özlem, hafta sonu ablasının düğünü olduğu için, ailesinin yanına Kahramanmaraş'a gitmişti. Zamanlama açısından ayarlasam böyle denk düşmezdi herhalde. Özlem'in merakı ve soruları Çin işkencesinden beterdi çünkü.

Ahmet abinin yardımıyla Göktürk'le içeriye girer girmez onu salondaki üçlü koltuğa götürdük. Hala dengesini sağlamakta zorlanıyordu. Ayakta duramıyordu.

 Ahmet abiyi yolcu ettikten sonara Göktürk'ün yanına dönüp karşısındaki üçlü koltuğa yerleştim. Ona sormak istediğim birçok şey vardı ama hangisinden başlayacağımı bilmiyordum. Sanki ne düşündüğümü fark etmiş gibi, "Şuan kafanın karışık olduğunu tahmin edebiliyorum. Eminim cevabını almak istediğin soruların vardır. Fakat sana verebileceğim bir cevap yok. En son hatırladığım arabanın kontrolünü kaybettiğim ve bir ağaca çarptığım. Sonrasını bende bilmiyorum."

"Aileniz size böyle bir şeyi nasıl yapabilir, aklım almıyor." dedim.

Yüzünde öfkeden çok kırgınlık belirtisi vardı. "Yakında  her şeyi öğreneceğiz "

BENİ KALBİNE SOR(Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin