[ Bölüm Otuz İki: Baskı ]

Começar do início
                                    

"Pekâlâ, o morfinleri istisnasız her dakika anmakta başarıyla ilerliyorsun Amas," diye karşılık verdim.

"Sonuçta insan beleş morfine hayatta bir daha rastlayamaz," diye yüzünü buruşturdu.

"Gerçekten de tuhafsın."

"Tuhaf olan sensin."

"Bence Caner'le yaşadıklarımı duymamak için konuyu dağıtıyorsun."

Bunu dememle Amas'ın yüzüne katı bir ifade oturdu; gözleri kısıldı, dudakları tatminsizce büküldü ve o an kolundaki sargı bezleri öylesine ağırlaştı ki, bezleri çıkarmak nefesimin kesilmesine, kalbimin ritimsizce çarpmasına neden oldu.

Sopsoğuk bir sesle, "Bazı şeylerin gerçekliğini değiştiriyorsun Ecrin," dedi. "Bunu da en güzel anda, tam olaylar zirve noktasına ulaşmışken beceriyorsun."

"Bu yüzden," dedim ve diğer kolundaki sargı bezlerini çıkarmak için ona uzandım. "Olayın aslını anlatmak istiyorum."

"Ecrin," diyerek iğneleyici gözlerini üzerime dikti. "Havasızlık beyninde kabarcık yapmış; salaklığın ölümcül olduğunu biliyor muydun?"

"Ben dalga geçmiyorum," dedim büyük bir ciddilikle.

"Dalga geçmiyorsun," diye ukalaca, fakat beni korkuya düşürecek bir şekilde gülümsedi. "O zaman seni bir numaralı dolandırıcı olarak gazetelere çıkarabiliriz."

"Amas," diye uyardım onu. "Anlatmamı istemiyorsan..."

Yeşil gözleri, hiçbir şekilde dağılmayacak olan kaskatı bir şeye, Rasatya'nın sokaklarını kaplayan yoğun dumanın kendisine boğulmuş, kızıl saçlarını dağıtan rüzgâr, Amas'ın çehresini bir savaş meydanına çevirmişti. Göğüs kafesi ölümcül bir ritimle inip kalkarken sözlerimden geriye içi boş, kocaman bir baloncuk haricinde hiçbir şey kalmamıştı; bana karşı aldığı siper, onu bir askere, belki de daha korkuncuna, daha önce de hissettiğim baskının kendisine dönüştürüyordu.

"Bu bilmem kaçıncı anlatışın olacak," dediğinde sesi hırıltılı, aynı zamanda da alçaktı.

Sargı bezinin beyaz ipliklerini teker teker sökmeye başladığımda bunun beni rahatlatacağını zannediyordum, fakat bu sefer hiçbir şey bana iyi gelmiyordu. Çünkü yine aynı hissi, bir göçmenin ülkesine, kendisini güvende hissedebileceği tek yere dönme arzusu uyanmıştı içimde; beş aydır yaptığım şeyi tekrarlamayı, yani ondan uzaklaşmayı delicesine istiyordum.

"Küçükken kanayan dizlerine rağmen düşmediğini söylerdin," dedi. "Biraz büyüdüğünde iplikleri zevk için söktüğünü, özünde gergin bir insan olmadığını iddia ettin ve şimdiyse... Asıl olayı anlatacağını söylüyor, ancak yine de bir eksiklik yaratıyorsun."

Yutkundum ve ellerimi sargı bezlerinden ayırarak, "Bazen," diye konuşmaya zorladım kendimi. "Bazen... Tüm bunlar elimde olmaksızın gerçekleşiyor."

"Sadece sen ne yapacağını seçemiyorsun ve bu durumda yanlış olana yöneliyorsun."

"Bu doğru değil Amas," diye onu inkâr ettim.

"Bazı şeyleri bilmediğimi söyleyemezsin," dedi ve eliyle aşağıyı gösterdi. "Merdivenler seni bekliyor; burada durmanın hiçbir anlamı yok Ecrin."

Kaşlarımın çatıldığını gördüğünde, "Beyaz atlı prensini çok uzun süredir bekletiyorsun," diye açıkladı.

"En azından beyaz atlının senden daha anlayışlı olduğu kesin," diye bakışlarımı devirdim.

"Onunla tanışmak için can atıyorum," dedi, ancak bir ölüde bulunabilecek bir heyecanla.

"Ben de," diye ona katıldım.

NOKSAN | ✓Onde histórias criam vida. Descubra agora