Sessiz bir "Anladım" mırıldanıp kendimi dışarıya attım. Aklıma Junmyeon geldiğinde kafamı iki yanımda salladım. Hayır aklıma gelmenin sırası değildi.

Mutfağa doğru ilerleyip Tiffany için aldığım sandviç ekmeklerinden birini çıkattım. Doğru düzgün yemek yapamadığımdan dolayı bende sandviç ekmeği, hazır pizza, hamburger ekmeği, ramen, makarna, hazır çorba falan alıyordum. Sonuç olarak bunlarda yemekti değil mi?

Ekmeği ikiye ayırıp içine kaşar, salatalık, domates, biber koyup ekmeği tekrar kapattım ve Tiffany'nin odasına girip ona uzattım. "Al ye şunu huysuz keçi. Suratın gülsün az."

Kısa bir teşekkür ettiğinde bende kendi odama gittim. Kıyafet seçmem gerekiyordu, ölmemek için.

-

Dar siyah pantolonumun üzerine siyah askılı badi giyip üzerine siyah deri mont giymiştim. Aslında evde pembe pijamalarımla takılsamda dışarı çıkarken genelde siyah takılırdım. Nedenini hala bilmiyordum ama siyah, beyaz, gri ve lacivert dışında bir renk giydiğimde kendimi çıplak gibi hissediyordum.

Aynanın karşısına geçip eyeliner, rimel ve hafif bir ruj sürdüm. Parfümümden de sıkıp koridora çıktım. "Fany! Geliyor musun?"

Eli kulağında küpesini takarak odasından çıktı. "Geldim geldim."

Ayakkabımi giyip arabamı parktan çıkardım. Tiffany yanıma binerken "Eline sağlık sandviç güzeldi. Artık sandviç, pizza ve hazır çorbalardan gerçek yemeklere terfi etmen dileğiyle."

Arabayı sürmeye başlarken gözümü yoldan ayırmadan söylendim. "Az ye de uşak tut."

-

Arabayı bilindik sokağa park edip arabadan indim. Tiffany'de inince birlikte barın girişine doğru yürümeye başladık. Bar deyince aklınıza şu uyuşturucudan, seksten geçilmeyen yerler gelmesin. Gerçi burda da insanlar birbirine sürtünüp duruyordu ama neyse.

Kimliğimizi girişte ki görevlilere gösterdiğimizde adam her seferinde bana atmaktan bıkmadığı 'Sen mi 27'sin?' bakışlarını bir kez daha attı. Kafamla küçük bir selam verip içeri girdim.

Tiffany bana geleceğini işaret edip bir yere doğru giderken gözümle barı aramaya başladım. En köşede ki koltuklarda Hyoyeon'u görünce oraya doğru hareketlendim. Masaya yaklaştıkça oraya gitme isteğim azalıyordu. Jongin ve Chanyeol'de oradaydı.

Ama maalesef ki her zaman istediğimiz şeyler olmuyordu değil mi? Tam da şuan olduğu gibi. Masanın tam yanında gülümseyerek selam veriyordum. "Hey! Uzun zamandır görünmüyordunuz. Sizi görmek güzel."

Bunu söylemem ne kadar doğruydu bilmiyorum ama beni bozmamalarını dilemek dışında bir şey yapamıyordum. Neyse ki hafifçe gülümsedilere ve Jongin "Seni de." diye karşılık verdi.

Ben yerime otururken Tiffany'de gelip yanımıza oturdu. Tiffany'nin saydığı kişilere göre sadece Yuri eksikti. Hyoyeon'a döndüm. "Yuri gelmeyecek mi?"

Hyoyeon tam ağzını açacakken dudaklarını birbirine bastırıp arkamı işaret etti. "Geç kalmadım değil mi?"

Yuri her zaman ki gibi seksiyken aynı zamanda tam bir hanımefendi şekilde gülümsüyordu. Lanet olsun şu hayatta en kıskandığım kişi sanırım Yuri'ydi. "Yine çok güzelsin lanet sürtük."

Herkes gülerken Chanyeol başını salladı. "Taeyeon'a katılıyorum." Ardından ekledi. "Lanet sürtük dışında."

Ben kahkaha patlattığımda çevreden kimsenin benim kadar tepki vermediğini görüp sustum ardından tek tek hepsine baktım. "Nee? Komikti."

Bu defa onlar kahkaha atmaya başlayınca dayanamayıp bende kahkaha attım. Ne olursa olsun onlarla yeniden birlikte olmak güzeldi.

Biz üniversiteden beri birlikteydik. Jongin, Yuri, Chanyeol, Sooyoung, ben, Tiffany, Hyoyeon, Sehun bir de Junmyeon. Junmyeon'un isminin aklıma gelmesiyle vücudumdan bir titreme dalgası geçti. Ardından Chanyeol ve Jongin'e döndüm. "Sahi Sehun nerede?"

Chanyeol ve Jongin kısa bir süre birbirlerine baktılar ardından Jongin omuz silkti. "Gelmek istemediğini söyledi."

Kafamı salladım başka ne yapabilirdim ki? Haklıydı, ne tepki verse haklıydı. Şuan Jonghin ve Chanyeol'ün bile buraya gelmesi, benimle hala konuşması benim için güzel bir şeydi.

Aklıma eski anılar dolacakken buna izin vermeyen şey Jongin'in telefon sesi oldu.

"Efendim?"

"Eshi bardayım."

"Şimdi mi?"

"Tamam bir saniye."

Jongin'e bakarken telefonu kulağından uzaklaştırdı. "Bir arkadaşım gelse sorun olur mu?"

Açıkçası şuan kimse kimsenin umrunda değildi. Hyoyeon kendi halinde fotoğraf çekiliyor, Yuri seksi seksi içkisini yudumluyor, Chanyeol kız kesiyor, Tiffany ise tam da kendinden beklendiği gibi yemek yiyordu.

Jongin bir umut tepki veririm diye gözümün içerisine bakarken gülümseyerek kafamı sorun değil şeklinde salladım. O da gülümsedi ve tekrar telefona döndü. "Gel, bekliyoruz."

Ardından telefonu kapattığında ben etrafı izlemeye başladım. Sormak istediğim şeyler vardı ama cesaret edebilir miydim bilmiyorum. Belki de her gün düşünüp kendimi kötü hissetmemdense sorup öğrenmem gerekiyordu. "Jongin..."

İlgiyle bana döndü. "Efendim?"

"Şimdi nasıl?" Jongin yüzüme bakmaya devam ederken gözlerimi başka bir noktaya sabitledim. "Yani Junmyeon."

"Daha iyi. Artık endişelenme Taeyeon. O olaydan beri çevrene bizden başka erkek almıyorsun hoş bizimle de çok birlikte olduğun söylenemez. Kendine bir hayat kur Taeyeon. Tıpkı Junmyeon'un yapmaya çalıştığı gibi."

Yavaşça kafamı salladım. Haklıydı, biliyordum ama elimde değildi işte. Ben kendi kendime düşünürken Jongin birine doğru el sallamaya başladı. Arkama döndüğümde bize doğru gelen kişiye bakıp tekrar önüme döndüm. Sevimliydi.

Masaya geldiğinde ayağa kalktım. Ayağa kalkarken yanımda hala poz veren Hyoyeon'u da kalkması için dürtmüştüm. Sevimli çocuk Jongin'le selamlaştıktan sonra bana döndüğünde elimi uzattım. "Kim Taeyeon."

Sevimli bir gülüş bahşedip elimi tuttu. "Baekhyun." dedi. "Byun Baekhyun."

-

Merhaba, birden aklıma Baekyeon için fic yazmak geldi. Umarım seversiniz.

GEMINI // BaekYeonWhere stories live. Discover now