Yarasa'nın yardımı - 10

Start from the beginning
                                    

Elimi başıma götürerek asker selamı verdim ve odadan çıktım. Yüzümdeki hafif alaycı tebessüm odadan çıktığım anda yok oldu. Nida'nın yanına vardığımda o maskeyi yüzüme yeniden takmama gerek yoktu çünkü Nida gözleri hala bağlı bir şekilde koltuğa dayanmış, yüzünü tavana doğrultmuştu. Dudakları hafif aralıktı ama gergin duran ellerinden, uyumadığını tahmin edebiliyordum.

"Sen misin?" diye sordu, yanına oturduğumda.

"Evet benim. Sana bir şapka buldum."

"Senden bir şey rica edebilir miyim?"

"Tabii."

"İğne yapabilir misin?"

Ceketinin iç cebinden paketin içinde bir enjektör ve küçük, bakır renkli bir tüp çıkardı. "Hastalığım için faktör almam gerekiyor."

Elindeki enjektörü ve tüpü alırken, benden istediği şeyi yapıp yapamayacağım konusunda tereddütlüydüm. Sol kolunu dirseğine kadar sıyırdığında, kolunu tutup, sürekli ilaç almaktan dolayı belirginleşmiş olan damarına dokundum.

"Bulutkent'e gittiğimizde bu ilaçtan bulabileceğimize emin değilim." diye mırıldandım, ilacı enjektöre çekerken. Böylelikle içimde büyüyen endişe yumağına bir katman daha birikmiş oluyordu.

"Umarım kanımı sağlıklı tutabilecek bir büyücü çıkar karşıma." dedi, alaylı bir sesle. Bunun benim bilmediğim bir esprisi varmış gibi güldü.

İğneyi damarına batırırken, bunu daha önce de defalarca yapmışım gibi hissetmekten alıkoyamadım kendimi. Basit bir deja vu değildi başıma gelen. İğne yeşil renkli damara yerleşirken içimde oluşan o belli belirsiz sızıyı daha önce de yaşadığıma bir şekilde emindim.

"Elin çok hafifmiş." dedi kısık sesle. "Bu işlere yatkın mısın?"

"Bilmiyorum." dedim, doğruyu söyleyerek. "Daha doğrusu hatırlamıyorum. Şapkadan önce belki de yatkındım. Biliyor musun bilmiyorum ama, şapkadan öncesi hakkında hiçbir şey hatırlamıyorum."

"Bunu itiraf etmeye utanıyorum ama ilk karşılaşmamızdan sonra biraz araştırdım. Yani şapkalıları...Aslında babamın masalları ilk kez kafi gelmediği için komik bir öfke duymuştum." Yeniden güldü. Bu gülümseme o kadar içtendi ki bir an bütün endişelerim dağılıp gitti. 

"Hmm..." dedim, cevabımı beklediğini fark ederek. "Peki ne buldun?"

"Çok fazla bir şey değil." dedi. "Her şeyi unutarak, özgürce yaşadığınızı öğrendim. Bu fikre özenmedim değil. Belki ben de bir gün her şeyi geride bırakacak kadar cesaret bulurum ve..."

"Bunun cesaretle ilgisi yok." diye sözünü kestim, sert bir sesle. Eskiden olsa, onu tanıdığım günden bir an önce yine aynı sözleri duysam, bu kadar öfkelenmeyeceğime emindim. Yaptığım seçimden dolayı duyduğum gurur günbegün siliniyordu. Başımdaki şapkayı bir nimetten çok bir lanet olarak görmeye başlıyor, bunun ağırlığını her an hissediyordum artık. 

Nida cevap verecek gibiydi ama o sırada Halil odadan çıktı. Baştan ayağa dağcılarınkine benzer dayanıklı ve sıcak tutan giysilerle donatmıştı kendini. Sırtında uzun ve her tarafından ipler çıkan, içinde uyku tulumundan tut da su matarasına kadar her türlü ihtiyacının olduğuna bahse girebileceğim bir çanta vardı. Fötr şapkası bu spor görünümünün üzerinde komik derecede alakasız duruyordu. 

"Demek gitme vakti geldi." dedim, ayağa kalkarak. Nida'nın da kalkmasına yardım ettim ve açıkta duran kolunu kapatabilmek için elbisesinin kol yenini düzelttim. Bir an dengesini sağlayamayarak bana tutundu ama sonra elini aceleyle çekti. 

BulvarWhere stories live. Discover now