"Yavaş yavaş zehirler. Önce nefes alman zorlaşır, hislerin ağırlaşır, kendini yorgun hissetmeye başlarsın, sonra felç olursun ve iki gün boyunca kurtulmayı başaramazsan ölürsün."

"Ah harika! Ne kadar da tatlı bir bitki. Buradan kurtulduğumda onları yolup, diğer boyutta yemeğini yapacağım," dedim son defa kurtulmaya çalışarak. İşe yaramayınca asıl olaya odaklandım. "Bizi kaçıranların kim olduğunu biliyor musun?" Aslında Bella'nın anlattıklarından sonra asıl olayın veskar mı, yoksa bizi kaçıranlar mı olduğundan emin değildim.

"Sesini alçalt," dedi fısıldayarak. "Bize böyle bir şeyi sadece isyancılar yapabilir." Sesini daha da alçaltarak kendi kendine konuştu, "Samantha haklıymış."

Son söylediğine takılmadım. "Onlar hakkında ne biliyorsun?"

"Sadece geçmişte kalan bir grup hayalet olduklarını."

"Halimize bakılırsa değiller," dedim gözlerimi devirerek. Ancak karanlıkta Bella'nın bunu görmediğine emindim. "Bizden ne istiyorlar?"

"Bilmiyorum. Bildiğim tek şey, veskar yetiştirmeyi başardıklarına göre şakalarının olmadığı," diye eklediğinde, biraz önce göndermeyi başardığım o korku dalgası, yeniden içime yayıldı.

"Bir planın var mı?" diye sordum, kurtulacağız demesini umarak. Bella güçlüydü ve bizi buradan kurtarabilirdi.

"Şu durumda," dedi bacaklarını sarmış bitkiyi işaret ederek. "Planların bir işe yarayacağını sanmıyorum. Oturup kurtarılmayı beklemekten başka çaremiz yok."

En sonunda dayanamayıp, sesimi yükseltmemeye özen göstererek sinirle konuştum. "Nasıl bu kadar sakin olabiliyorsun!"

"Onlar konuşurken duydum, birini bekliyorlarmış. Bekledikleri kişi sabah gelecekmiş, o gelene dek bize bir şey yapmayacaklar. Askerlerin sabaha kadar bizi bulmalarını umuyorum," dedi yine sakin bir şekilde. Sonra benim gibi sinirle ekledi, "Ve kaçırılmakla kalmadık, aynı zamanda zehirleniyoruz lanet olası!" Derin bir nefes alıp verdi, "Yani sinirlenmeye, hatta panik olmaya bile yetecek kadar gücüm yok."

"Hayır hayır," dedim söylediklerini kabul etmeyerek. "Öylece oturup, askerleri bekleyemeyiz. Bekledikleri kişi sabah gelecekse plan yapmak için bol bol vaktimiz var demektir."

Bella gözlerini kapatıp, yorgun bir şekilde başını duvara yasladı. "Sana kolay gelsin."

Onun bu kadar kolay pes etmesine izin veremezdim. "Bella, sen olmadan yapamam," dedim son bir umutla.

Tekrar bana bakıp sinirle konuştu, "Ben varken de bir şey yapamazsın!" Durup kendini yeniden sakinleştirince devam etti, "Sol bacağımın hissini tamamen kaybettim. Ayrıca bir şey yapmaya çalışırsak başarısız oluruz ve sabaha kadar bile vaktimiz kalmaz. Şu an en azından askerlerle ilgili ufacık bir umudum var. Saçma bir hareket yaparsak, onu da kaybederiz."

"Yani beni yalnız bırakacaksın?"

"Söylediklerimin neresini anlamadın?"

Cevap vermedim. Bella benden daha uzun süredir buradaydı ve belki de söylediği şeyleri daha fazla ciddiye almalıydım. Soğuk kanlı kalmaya çalışarak, bir süre içinde bulunduğumuz durumu düşündüm. Kaç kişi olduklarını bilmiyorduk, nerede olduğumuzu bilmiyorduk ve bizi zehirleyen bir bitki tarafından yere çivilenmiş durumdaydık. Bunlardan kurtulsak bile benim işe yaramayan güçlerim yüzünden tüm iş Bella'ya kalacaktı ve o bir bacağını hissetmiyordu. Hiç istemesem de, sanırım gerçekten de pes etme vaktiydi. Korkuyordum. Bize ne yapacaklarını bilmiyordum ve beni en çok korkutan da buydu. Korku git gide daha da şiddetlenirken, Bella'yı tekrar ikna etmeye çalışmayı düşündüm. Ancak o bu durumdayken sadece paniğe sebep olurdum. Yapabileceğim yek şey, sakin kalmaya çalışmaktı.

Orién : ANKA ATEŞİ | KADER ATEŞİ | KÜLWhere stories live. Discover now