Salona girdiğimde, kahvaltı masası boştu. Gerisin geri gidip mutfağa girdim. Çalışanların çoğu bugünde eksikti. Geri kalanları ise masada oturuyorlardı.

"Kahvaltı neden hazır değil ?" Sesimle bakışlar bana dönerken, ayaklandılar.

"Efendim Oktay bey daha uyanmadı. Mira hanım, yemeyecekmiş. Ezra bey geceden belli yok. Sizde yemezsiniz diye hazırl-"

"On dakika için hazır olsun sofra. Biriniz de Oktayı uyandırsın." Eda ve diğer çalışanlar beni başıyla onayladıktan sonra çıktım mutfaktan.

Seri adımlarla Miranın kaldığı odaya ilerledim. Kapıyı bir kez tıklattıktan sonra içeriden gir komutunu aldım. Yavaşça odaya süzülüp yatakta uzanmış olan kardeşime baktım. Beni görünce hızla kalkıp, sarıldı.

"Abla iyi misin ? Dün çok korktum sana bir şey olacak diye. Bir şeyin var mı ? Ağrıyan bir yerin var mı ? Söyl-"

"Mira ! Bir sakin olsana. İyiyim merak etme. Bak bana bir şey olmadı. Geçti tamam mı ?" Dedim ama yutkunmama da engel olamadım. Gözümün önünde beliren görüntüyü kafamı sallayarak dağıttım.

"Şimdi gidip kahvaltı yapıyoruz ve sen hemen İzmire dönüyorsun."

"Aa ? Kovuyor musu beni ?" Dedi şaşkınca. Gözlerimi devirip, yatağa oturttum onu. Yanına da ben oturup, ellerini ellerimin arasına aldım.

"Bak bebeğim, ben bir mafyanın nişanlısıyım. Hem de herkesin olmak istediği bir makamda olan bir mafyanın. Düşmanları çok Ezranın. Seni bu duruma çekmek istemiyorum tamam mı ? Daha fazla İstanbulda kalıp, başına bir şeyin gelmesini istemiyorum. Bu yüzden bugün İzmire döneceksin. İtiraz istemiyorum. Tamam mı ?"

Mira dolan gözleri ile kafasına küçük bir kız çocuğu gibi yavaşça salladı. Onu kollarım arasına alarak, saçlarının arasına küçük bir öpücük kondurdum.

"Hadi şimdi doğru kahvaltıya."

Birlikte odadan çıkıp salona girdiğimizde masa hazırlanmıştı. Oktay ise sandalyede yarı ayık bir şekilde oturuyordu. Mira sandalyeyi sürüyerek çekince, çıkan tiz sesle yüzünü buruşturdu Oktay.

"Hay! Bin kırk harami !" Söylediği şeyi her ne kadar saçma bulsamda, o an ki hali çok komikti.

"Oktay gün aydı ama sen hâla ayamamışsın." Dedim yerime otururken.

"Yenge, valla hiç çekemicem. Kaçıyorum ben." Ayaklandığında kaşlarımı çattım.

"Kalk dediğimi hatırlamıyorum ?" Şaşkınca bana baktı. "Allah belamı versin, karşımda bir an abim var sandım." Dediğinde, gözlerimi devirip, yerine oturmasını işaret ettim. Kalktığı yere geri oturunca memnuniyetle gülümsedim.

"Yenge, sen iyi misin ? Sonuçta dün gece..." Kalbim bir an tekledi ardından kendime verdiğim sözü hatırladım. Güçlü duracaktım. Genzimi temizledim,

"Yani ? Ezra Erdemin nişanlısıyım ben, ne yapmamı bekliyordun ki ? Arkamda kapı gibi Türkiyenin en ünlü mafyası var. Hem... Ezranın beni o adamın elinden kurtaracağını biliyordum." dedim yalandan gülerken. Halbuki bu söylediklerimle kendimi bile kandırıyordum.

Kapıdan alkış sesi gelince hepimizin bakışları o yöne çevrildi. Ezra omzunu kapıya yaslamış, ayaklarını da çaprazlamış bize -daha doğrusu bana- bakıyordu.

"İşte... Ezra Erdemin müstakbel karısı !" Sırıtarak yanımıza geldi ve anlıma küçük bir öpücük bıraktı. Yaptığı ile rahatsız olsamda, sesimi çıkarmadım. Mira ve Oktay buradayken olabildiğince olay çıkarmayıp, sakin kalmaya çalışıyordum.

ŞebefruzNơi câu chuyện tồn tại. Hãy khám phá bây giờ