Hayat, sevdiğine kavuşamadığında ve onu yitirdiğinde bile akmaya devam ediyormuş. Ayağa kalkamam, olduğum yerde onsuzluktan biçare kalakalırım diye düşünürken bile dimdik ayakta durmaya devam etmiştim. Evin en büyüğü olarak, babamdan sonraki ağa olacak kişi olarak sevdiğimin yasını bile tutamayacağımı da bu geçen aylar içerisinde daha da iyi öğrenmiştim.

Ve işte sonra o gün gelmişti! Ciğerimi yakan, göğsümü delen, onun kalbine dokunamadan kalpsizliğiyle sınandığım o kanlı gün gelip çatmıştı. O ise bir kere bile kalbime uğramadan, kalbimi ve onu öylece bekleyen bu adamı görmeden gidiyordu.

Onun o neşeli hâlini görünce zorlukla yutkundum. Demek ki istediği hayat oradaydı. Gönülsüz gidiyor olsaydı böyle neşeli olamazdı. Onunla konuşmak istedim, ona ulaşmak istedim ve beni görsün istedim. Ama yıllardır olduğu gibi sadece durup onu seyrettim. Ben kendimi bildim bileli onu izlemekten öteye geçememiştim. Sanki bana yasaktı, sanki gönlümün düşmemesi gereken kişiydi. İçim avaz avaz bağırırken dudaklarım sımsıkı kapalıydı. Biraz serbest bırakırsam ona sesleneceğimden korkuyordum. Yapardım, biliyordum; çünkü ben ona dayanamazdım, hiçbir zaman da dayanamamıştım. Fakat istediği gitmekse onu zorla yanımda tutamazdım.

Keşke bir şans olsaydı da hep yanımda kalabilseydi...

Herkese sıkı sıkı sarıldı, sarmaladı, kokusunu derin derin içine çektiler. Ben sarılamadım, ona dokunamadım bile... Onun olduğu şehirde nefes alıyorum diye sevindiğim günler de artık geride kalıyordu. O gidecek ve başka bir yeri güzelleştirecekti, beni de daha önce hiç görmemiş gibi unutacaktı.

Uzaklaşırken yerle kavuşan fularına gözlerim takılı kaldı. Arkasında kalbimi titretecek bir şey bırakmıştı. İşin en acı kısmı ise benim kokusu uğruna öleceğim o fuları hiç kimse fark etmemiş ve uzaklaşmışlardı. Olabildiğince hızlı adımlarla fulara ulaştım. Benim için en büyük hazine bu avuçlarımın arasındaki fulardı. Berfin'imin kokusunu kendinde taşıyordu çünkü. Bir fular bile ne kadar şanslıydı benim aksime...

Tek dizimin üstüne yükümü verip yerden aldım. Ayağa kalkarken fularlı elim kalbime çıkmıştı. "Olmasaydı sonumuz böyle. Gitmeseydin be. Tamam, benim olma ama gitme be. Uzaktan da seviyordum ben seni. Bu sıcak günde sen benim kalbimi karlarla kapladın. Daha da erimez. Daha da senden gayrısına atmaz." Kalbimi bir yandan karla kaplayıp bir yandan nasıl böyle alev alev yakabiliyordu aklım almıyordu.

Can havliyle ve bir ihtiyaç hissiyle fuları kokladım canım yana yana, kalbim öle öle... Tenime hiç bulaşmayan kokusu sanki benim kokummuş gibiydi. Öyle çok benimsemiştim ki şimdi ben yoluma nasıl bakacaktım bu kokudan sonra?

'Gözüm yaşarıyor
Yüreğim kanıyor
Olmasaydı sonumuz böyle...'

🍁🍁

Nefessiz kalmaya alıştığımı zannediyordum. Hatta baş edebilirim bile zannediyordum! Sonuçta giden kişiyle ölecek değildim ya? Yoluma da bakardım, hayatıma da birini alır, yuva kurardım! İki seneye yakın kendimi böyle avuttum durdum ama ne çare, hiçbirini de yapamadım. Birini hayatıma eş olarak almayı bırak, arkadaş olarak bile alamamıştım. Herkes haramdı sanki bana. İçimden hiç kimseyle konuşmak bile gelmiyordu. Üniversiteye gidip geliyordum yalnızca. Her anlamda boğuyordu beni. Suyun altına çakılı kalsam bu kadar boğulamazdım ama onun yokluğu beni suyun yüzeyinde bile nefessiz bırakıyordu.

Ben de nefes alacağım yere gitme kararı almıştım. Güzeller güzelimi görüp biraz nefes almalıydım. Uzaktan da olsa onun kokusu bana ulaşırdı. Işıl ışıl bakan gözlerini seyrederdim. Ben hariç herkese öyle bakardı fakat ne vakit bana dönse hırçın bir ifade belirirdi gözlerinde. Ne çaresiz âşıktım ama. Ona, onu sevdiğimi söyleyemeyecek kadar da korkaktım. Onu kaybedeceğimden korkuyordum. Oysaki ona hiç erişememiştim ki. Benim olmayan bir şeyi kaybedemezdim.

Kar Tanesi (Yeniden Yazılıyor)Where stories live. Discover now