Sorular ve zehirler - 7

En başından başla
                                    

"Onu aramayı denemedin mi hiç?" diye sordum, banyodaki alçak taburelerden birine otururken. Sesimin yankısı dinmeden önce gözlerini çene hizama çevirdi, göz teması kurmuyor oluşuna yavaş yavaş alışıyordum.

"Aynı dünyada yaşamıyoruz." diye cevap verdi. "Annem Bulutkent'e gitti. Belki çoktan yeni bir aile kurmuş, çocuklar doğurmuştur." Sesi sitemkar değil, üzgündü. 

"O da mı senin gibiydi?" diye biraz şaşkınlıkla sorduğumda güldü. 

"Hayır, annem bir kalkandı, tıpkı Günay bey gibi." dedi. O adamın adını duyduğumda bir an için yüzüm düşer gibi oldu ama kendimi çabuk toparladım. "Ben gözlerimi babamdan aldım. O da güçlü bir mihenkti."

"Ben..." dedim, tereddütle. "Bu konulara biraz yabancıyım."

"Aslında öyle olman doğal." dedi, küvetin kenarına otururken. "Normalde yeryüzünde bizim gibileri göremezsin. Mihenkler de kalkanlar da Bulutkent'i mesken edinir. Bulutkent'te daha rahat ve daha özgür olacaklarını düşünürler. Fakat babam bir gün tesadüf eseri yeryüzüne açılan bir kapı keşfedip dünyayı görmüş, adeta büyülenmiş. Bulutkent'ten dünyada yaşayabilmek için izin istemiş. Hem koruyucular hem de düş polisleri, bunun tehlikeli olacağını söylemiş ve eğer dünyada yaşayacaksa yanında bir kalkan götürmesini zorunlu kılmışlar. Babam da o dönemde annemle tanışmış ve onu yeryüzünde yaşamaya ikna etmiş. Böylelikle bu eve yerleşmiş, yeni bir yaşam kurmuşlar." 

Eskide kalan anıları yeniden canlandırabilirmiş gibi etrafı inceledi, gözleri beyaz mermer taşlarının üzerinde dolaştı. "Ama annem sanırım hiçbir zaman buraya uyum sağlayamadı ve bu yüzden babamı sevmesine rağmen hep mutsuz oldu. Küçük olmama rağmen annemin bu evi bir hapishane gibi gördüğünü hissederdim. Aslına bakarsan bizi terk ettiğinde çok da şaşırmadım, korktuğum başıma geldi diye düşündüm sadece." dedi.

Anlattıkları o kadar ilgimi çekiyordu ki bana siz yerine sen diye hitap ettiğini çok geç fark edebildim. 

"Baban öldüğünde çok yalnız kalmış olmalısın." dedim, tahmin yürüterek.

Durgunlaştı, başını hafifçe salladı, ilk kez, konuşmak onu zorluyormuş gibi göründü. 

"Mihenk gözlerine sahip olduğumu dokuz yaşında öğrendim. O zamana kadar annem hep yanımdaydı, bu yüzden güçlerimi fark edebilme imkanım hiç olmamıştı. Babam da annem de bu konu üzerine pek kafa yormamışlardı sanıyorum. Ama annem gittiğinde, beynimi kuşatan perdelerin aniden kalktığını hissettim. Hani gözlük takana kadar gözlerinin bozuk olduğunu fark etmezsin ya, aynen öyleydi. Güçlerimin baskılandığını o gidince anladım. Sonra..." Bir an için anlatıp anlatmamak konusunda şüpheye düştü, ardından anlatmamaya karar vermiş olacak ki kısa keserek, "Babam öldü." dedi. Yutkundu. Kovadaki su taşmaya başlamış, beyaz zemine doğru akıyordu. Ancak Nida farkında değildi. "İşte öyle..." diye mırıldandı, gözlerini ellerine dikerek.

Sonra ayaklarına doğru akan suyu gördü ve küvetin kenarından kalkıp suyu kapatmaya gitti. Musluğu sıktıktan sonra tepede duran çekmeceleri karıştırdı ve içinden çaput benzeri kumaşlar çıkardı.

"Çenem açıldı, değil mi? Başınızı şişirmiş olmalıyım."

"Yeniden siz hitabına mı geçtin?"

Durdu ve bez parçalarını kovanın yanına bırakırken bana doğru döndü. "Resmiyeti bırakmak kolay değil." diye mırıldandı.

Tabureden kalktım ve ona doğru yürüdüm, tok ayak seslerim banyoda yankılandı. 

"İçinden nasıl geliyorsa öyle davran, yanımda maske takmak zorunda değilsin. Hiçmişim gibi düşün, zaten öyleyim. Farz et ki yalnızca sana görünen bir hayaletim." dedim.

BulvarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin