"Anne, Noel baba mı geldi?"

Çocuk heyecanla annesinin hareketsiz vücudundan ileriyi görmeye çalışarak bakışlarını ileri uzattı.
İki polis annesinin yanında ki küçük meraklı çocuğa sıkıntıyla baktı. Bu gece zor geçeceğe benziyor diye düşünmeden edemediler.
"Gitmemiz gerekiyor, buyrun."
Kadın belli belirsiz kafasını salladı. Hareketlerinde tam olarak olayı kavrayamadığı belliydi. Daha çok bir robot gibi yönlendiriliyordu.
"Hava soğuk montunuzu alın isterseniz," polis çocuğa bakarak:"Çoçukta mı bizimle gelecek?" diye sorma gereği duydu.
Yaşı altı ilâ yedi arasında görünüyordu, babasının başına gelenlerini hafızasına yazacak olsa ömür boyu etkisinden kurtulamazdı.
"Koyacak başka bir yerim yok ki."
Gereken cevabı almıştı.
Polis nasırlaşmış elini çoçuğa uzattı. Bakışları kadının vereceği tepkideydi. Umarım zorluk çıkarmazdı.
"Nereye gidiyoruz?" diye sordu çocuk, küçük elini polisin iri eline yerleştirken.
Memur arkadaşlarından birisine emanet edecekti çocuğu, sonra aklına bir fikir geldi.

"Bizimle gelmek ister misin, seninle kardan adam yaparız. Hem annenin de yapacak işleri var."

Kadın irkildi. Yapacağı iş kocasının parçalanmış yada yanmış yüzünü teşhis etmekti. Nasıl dayanacaktı bakmaya, bir yandanda kocasını görmek için deli gibi yanan kalbi tekliyordu.
Omuzlarına örtülen montun sıcaklığını çıplak omuzlarında hissedene kadar, soğuktan buz kestiğini fark edememişti.
Şimdi gözüne ıssız görünen evinin kapısını kapattı. Oğlu polis arabasına ilerliyorken heyecanlı heyecanlı Noel babayla ilgili bir şeyler anlatıyordu polislere.
Masumca anlatıyor, başlarına çöken kara bulutlardan habersizce gülümsüyordu.
Kumaşları yontulmuş eski, yoğun toz kokulu arabanın arka koltuğunu çöktü. Oğlu da bir şeyler olduğunu sezmiş annesine bakıyordu. Polis arabası karla kaplı yollarda sessizce ilerliyor, kasabanın noel süsleriyle kaplı gösterişli dükkânlarının önünden geçiyordu. Karlar arabanın camına uçuşup, eriyerek gözden kayboluyordu. Pencere ıslanmıştı artık arka tarafında olup bitenleri göremiyorlardı. Arada bir ön camları silmek için silecek açılıp kapanıyor, sessiz ortama doğaüstü bir ses etkisi yaratıyordu.

"Babam nerede anne?"

Kadın kulaklarına ulaşan o soruyu duyunca, sanki beynine milyonlarca kırık cam saplandı. Sanki beyni parçalandı.
Titreyen ellerini elbisesinin arasına gizleyiverdi. Çoçuk ısrarla bakıyor, bir cevap arıyordu. Kadınsa uzaklara dalmıştı. Buğulanmış penceredeydi bakışları ama aklı, aklının hangi anı da gezindiği bilinmiyordu.
Araba, kadın her ne kadar istemese de hastahanenin önünde durmuştu. İçini bir sıkıntı kapladı, hali kalmamıştı ne yürümeye ne arabadan inmeye. Kapısı açıldı kadının, mecburen ayaklarını hareket ettirerek indi.
"Sen gel bakalım yakışıklı, kardan adam yapmama yardım et."
Polis memurunun dediklerini duyan çocuk, az önce annesine sorduğu soruyuda unutmuştu, hastahaneye niye geldikleri sorusunu sormayı da.
"Havuç bulabilir miyiz burada, aa bi de kömür olması gerekiyor. Biz babamla kardan adam yaparken hep havuç burunlu, kömür gözlü yapardık."
Polis bakışlarını kaçırdı:
"Elbette buluruz, sen hiç merak etme."
"Anne izin veriyor musun kardan adam yapmamıza?"
Kısaca bir baş sallama hareketi yaptı. Bu hareket çocuk için yeterliydi. Mutlulukla kar yığınlarının içine koşturdu.

Konuşmayı da unutmuştu kadın.

O çok iyi kullandığı, herkesi konuşmasıyla büyülemesini sağlayan can dostu kelimeleri bugün onu terk etmişti.
"Bu taraftan,"

Yaşlı polisle birlikte hastahane girişine yürümeye başladılar. Adımları zoraki ilerliyordu, antibiyotik ve hasta kokusu daha içeriye girmeden burnuna doluştu. Oldum olası sevmezdi hastahaneleri. Çünkü hastahane demek onun için ölümle eş değerdi. Zaten insanın en korktuğu şey başına geçmez miydi, asla olmaz dediği şeyler birer birer hayatına girmeye başlamıştı bile. Yılbaşı gecesi hastahanenin birinci katında bir kaç suratsız hemşire dışında kimse yoktu.
Merdivenlerden bodrum katına inmeye başladıklarını geç fark edebildi kadın.
Her attığı adımda kocasına yaklaşıyordu. Onun yakışıklı yüzünü, uğruna dünyayı karşısına alabileceği buz mavisi gözlerini özlemişti.
Doktorlar bir yanlışlık olduğunu söyleyecek, kocası bir yerden karşısına çıkıp sımsıkı sarıcaktı kendisini. Kokusunu içine çekip güvenli kollarında ailecek evlerine gidecek yılbaşı gecesini huzurla bitireceklerdi.
Kocası ölmemişti, ölemezdiki daha yaşı da gençti. Beraber yazdıkları ileride yapılacaklar listesi deste desteydi. Hepsini, uçuk kaçık olanlarını bile kahkahalar eşliğinde yazmışlardı. O yazdıkları gözünün önünde canlandı, gülümsedi kadın. Tartışmasız en sıra dışı olanı:

- Evin her odasını maviye boyayıp, mavi boyanın üstüne küçük şekilli beyaz kar taneleri yerleştirmekti.

Kocasının fikriydi. O kış ayını severdi özellikle kışın simgesi olan kar tanelerini.
Beyaz kapının önünde durdular, kapının sağ köşesinde büyük harflerle, morg yazılıydı. Yazıyı gören kadının içi ürperdi.
Nasıl dayanacaktı?

-Noel Baba-#WattyTR2016Where stories live. Discover now