Semender'in dönüşü - 6

Start from the beginning
                                    

Adam kapıdan içeri girip ortadan yok olana dek çocuklar çoktan yolun karşısına varmış, çöp bidonunun tepesine üşüşmüşlerdi. 

Poşetleri parçalıyor, içinden çıkan artıklara adeta saldırıyor, yarım bırakılmış meyve parçalarını avuçluyorlardı. Bu sırada direğe dayanmış kadın sıkkın bir tavırla gidip poşetleri elinin basit bir hareketiyle kaptı. Aynı anda çocuklar ortalıktan kaybolan poşet karşısında, şaşkın bakışlarla birbirlerine baktılar. 

"Sen mi aldın?" dedi oğlan çocuklarından biri, kıza bakarak. Kız başını iki yana sallarken kaşlarını çatmış, çöp bidonunun etrafını tarıyordu. Öteki oğlan içini çeke çeke ağlamaya başladığında ayağa kalktım, sakin adımlarla yolun karşısına geçtim ve çöp poşetlerini paylaşan şapkalıların yanına gittim. Adam ayak seslerimi duyup başını kaldırdı ve ilgisiz, sığ, bayağı bir ifadeyle baktı yüzüme. 

"Ne istiyorsun?" dedi, tıslar gibi. 

Gözlerimle ellerindeki poşeti işaret ettim.

"Bas git. Gece gece düş cambazlarını toplama başımıza." dedi.

Düş polislerinin argodaki karşılığı düş cambazlarıydı, ancak ben bu tabiri yalnızca çok öfkeliysem kullanırdım. Onların sizi izleyip izlemediğini asla bilemezdiniz çünkü, risk almak yersizdi. 

"Ben de seninle aynı fikirdeyim." dedim. "Şimdi gidip poşetlerden birini çocuklara bırak."

Dünyanın en komik esprisini yapmışım gibi, dudaklarını yaya yaya güldü. Sonra ansızın ciddileşerek dik dik baktı. "Bela mısın akşam akşam?"

"Sen öyle diyorsan..." dedim, gülerek. Kadın sinirli bir tavırla adamın kulağına yaklaşıp bir şeyler söyledi. 

Onlara aldırış etmeyerek elimi öne doğru uzattım. Ancak bu hareketim her nedense adamın öfkeden kızarmasına yol açtı. Elimi tuttuğu gibi omzumun bükülmesine yol açacak kadar hızla itti ve diğer eliyle sol elmacık kemiğime esaslı bir yumruk savurdu.

Birkaç adım savrularak yüzümü tuttum ve yeniden doğrulurken, ağzımdan çıkan beyaz buharların titremesine yol açarak güldüm. 

"Bu iyi geldi." dediğimi duydum. Garip ama doğruydu; bir hafta öncesinde kadının evinden ayrıldığım gece, yani her şeyi geride bırakmaya karar verdiğim, korkup kaçtığım o geceden sonra hep bu yumruğa ihtiyacım vardı sanki. Aklımla değil güdülerimle hareket ederek kendimi içimde yaşayan kavgacı, içten pazarlıklı, hayvani olan ruha bıraktım. Adama bana attığı yumruğu fazlasıyla ödetecek kadar sert bir yumruk attım. Sıkılı parmaklarımın arkasındaki yüz, elimi bir kova buza sokmuşum gibi bir his oluşturdu. Yediği yumruğun etkisinden çabuk sıyrılıp elindeki poşetleri fırlattı ve iki eliyle yakama yapıştı.

"Seni öyle bir benzetirim ki bir daha bu sokağın yolunu bulamazsın." dedi, tütün, deri, yanık kokan bir nefesle. 

"Memnun olurum." dedim, yine gülerek. Bu kafa hali normal değildi, ama sinirlendikçe gülüyordum. Dizimi sertçe karnına ittiğimde böğürdü, sandığım kadar sağlam olmadığını anladım böylelikle. Adamı kaldırımda itip çöp bidonunun hemen yanındaki elektrik direğine yasladım, ellerim benden tamamen bağımsız olarak adamın boynunda birleşti. 

O ben değildim, içimdeki öldürme, yok etme isteği benim değildi; ya da ben, bunca zaman kendimi tanıyamamıştım. 

Adam sokağı inleten bir haykırış kopardı ve gözleri yuvalarında döndü. Ellerim gevşedi ancak adamın soğuk, terli boynunun iki yanında durmaya devam etti. Yine de adam bağırıyor, sıtmaya tutulmuş gibi titriyor, gözlerinden yaşlar boşanıyordu. 

BulvarWhere stories live. Discover now