2.BÖLÜM "Başaran"

7.3K 314 16
                                    

Başımın şiddetli ağrısıyla yatağımın içinde doğruldum. Dolabın üzerindeki telefonumu alıp saate baktım. Dokuz olmuştu. Dün gece kapımı kilitlediğim için annem gelip uyandıramamıştı, ki zaten kilitli olmasa bile dün geceden sonra okula gitmemem gerektiğini düşünürdü. Benimde gidecek halim yoktu zaten.

Ayağa kalkıp üzerime hırka aldım. Kapımın kilidini açıp, dışarı çıktım. Banyoya girdim. Yüzümü yıkayıp aynada kendi görüntüme baktığımda yanağımın kızarmış olduğunu gördüm. Sinirim bozulmuştu. Ellerimi lavaboya dayayıp, bir süre gözlerimi kapattım. Derin nefes alıp unutmaya çalıştım.

Banyodan çıkıp mutfağa gittim. Annemin yüzüne bakmadan "günaydın" dedim. Oda soluk, kısık sesiyle bana karşılık verdi. Kendime bir çay doldurup annemin karşısına oturdum. Yanağımdaki kızarıklığa dikkat etmişti.

"İyi misin, yavrum?" Sesinde bolca endişe, stres, merak, hüzün vardı. Önümdeki yemekle ilgilenirken kafamı kaldırıp gözlerinin içine baktım. İçten gözüktüğünü sandığım bir şekilde gülümsedim. "Çok iyiyim" dedim. Rolümu yapıp kafamı çevirdiğimde yüzümde az önceki gülümsemeden eser yoktu.

Boğazını temizledi. "Bu gün okula gitmemen gerektiğini düşündüm." Tahmin ettiğim gibi. İçindeki o endişe onu yiyip bitiriyordu. Görebiliyordum. İyi olduğumu bilmeden rahat edemezdi.

Derin bir nefes alıp, gözlerimi ona diktim. "Anneciğim bak, gerçekten iyiyim içindeki endişeyi at. Bu gün seninle birlikte bir şeyler yapalım. Mesela dışarı çıkalım. Deniz kenarında bir kafeye gidip kafamızı boşaltırız. Eve geldiğimizde de bütün eski albümleri çıkarıp bakarız. Olur mu?" Bu söylediklerimin üzerine, içindeki endişenin birazını atmış olacak ki bana dönüp gülümsedi. O güldükçe gülesim geliyordu. İyi hissettiriyordu. "Haklısın. Dediğin gibi yapalım." Diyip, gülümsemesine devam etti.

Kötü başlayan sonradan keyifliye dönen kahvaltımızı yaparken, bir ara dikkatimizi televizyona verdik. Sabah magazini. 'Büyük iş adamı Ethem Başaran, oğlunun doğum günü için tam 200 bin tl lik son model bir araba aldı.' biz burda babamızdan kurtulalım diye uğraşıyoruz. Milletin babası neler yapıyor. Hayır tabiki onları kıskanmıyorum!

Annemle de biraz konuştuktan sonra birlikte kahvaltı masasını topladık. Sonrasında hazırlanmak için odama geçtim. Koyu lacivert bir eteğin içine buz mavisi dar tişörtümü sokup, eteğimin boyuna yaklaşan kalın bir, siyah hırka giydim. Çantamı alıp odadan çıktım. Annem de incecik vücuduna yakışan hoş bir pantolon giymişti.

Ah! Neredeyse unutuyordum. Aslında unutmuştum bile. Gülce kesinlikle delirmişti. Hemen telefonumu elime alıp onu aradım. Daha hiç çalmadan hemen açtı.

"Nerdesin?" dedi. Sinir. Endişe. Merak. Hepsi sesinde gizli duygulardı.
"Kendimi pek iyi hissetmiyordum. Annem gitmememi söyledi. Merak etme şu an iyiyim. Gerçekten."

"Hmm. Ne kadar da inandırıcı!" Kesinlikle daha açıklık ve daha detay istiyordu.

"Daha sonra Gülce." dedim ve telefonu yüzüne kapattım. Bir daha ki konuşmamızda bunun hesabını vereceğimi bilsemde şu an anlatmak istemiyordum. Çünkü birine bir şeyi anlatmak, aynı olayı tekrardan yaşamama sebep oluyordu. O yüzden yaşadığım güzel olayları birilerine defalarca anlatır mutlu olurdum. Hep böyleydi bu.

Annemle evden çıktık ve deniz kenarında bir kafeye otururduk. Kendimize birer tane Türk kahvesi söyledik. Sadece denizi seyrediyorduk. İkimizinde ağzından tek kelime bile çıkmıyordu.

Günün sonuna kadar aynı şekilde devam ettik. Arada sadece bir kaç konu üzerine konuşmuştuk. Fazla uzun süre geçmeden eve döndük. Bir şeyler yiyip, içtikten sonra ben elimde bütün albümlerle annemin yanına geldim.

Siyah Kuğu Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin