GİRİŞ

90.5K 2.1K 564
                                    

Kitabımız çıktı!!! İmzalı isteyen dostlarım özelden ulaşabilirsiniz❤️❤️❤️ bu yolda bana verdiğiniz desteklerden ötürü çok teşekkür ediyorum❤️❤️❤️

Hava kara bulutlu, fırtına patlamak için haber veriyor gibiydi, tekne şiddetli rüzgarların arasından geçiyor, kamara camları ve güverte yağmurla bir bir tokatlanıyor bazen rüzgarın camları titrettiği de oluyordu. Sonra rüzgar sertliğini bir tarafa atıyor ve ay parlıyor bu parıltı derin bir nefes almasına sebep oluyordu insanın. Ardından büyük dalgaların içine dalıyor tekne ve hırçın dalgalar güverteyi yalıyordu, ve simsiyah bir gecenin kollarının arasına girerek ilerliyor tekne bir acının habercisi gibi.

Tekne Karadeniz'den Türkiye sınırlarına girdiğinde kara parçası olarak duruyordu taşı toprağı altın olan Türkiye.

Beyaz bir karartı geçti, o güzel kara parçasının üzerinden ve ardından gök gürüldedi, rüzgarla dans eden yapraklar bile titredi.

Yaklaşık bir saat sonra boğazdan içeri girdiğinde tekne, yağmur dinmiş ve tan ağarmak üzereydi. İstanbul sınırlarına girildiğini anlamak genç kızın yüzünü aydınlattı ve tüm dünya ayaklarının altına seriliyor gibi hissetti, her şeyin başlangıç noktası sanki biraz sonra yapacağı şeyde gizliydi, kararlılığı cesaretini güçlendirirken rahat olabilmesi için üzerindeki kot pantolonu çıkarttı ve sadece ince beyaz, hafif uzun basenlerini kapatan kısa kollu gömleğiyle kaldı ardından yağmur sonrası toprak kokusunu hissetmeye çalıştı fakat beklediği gibi olmadı ve ciğerleri hayalini kurduğu temiz hava ile dolmadı.

Sessizce güverteye çıkıp etrafına bakındı, görünürlerde kimse yoktu yaklaşık bir deniz mili arası olan kara parçasından belli belirsiz ışıklar geliyordu, oldum olası severdi İstanbul'u çünkü kendisi de İstanbul gibiydi; bir parça yalnız, arka sokakları gibi ıssız, gece hayatı gibi korkusuz ve eğlenceli, en az ışıkları kadar parlak ve muhteşem görüntüsü gibi sınır tanımaz...

Görünen yer Rumeli feneri yakınlarıydı, neredeyse tamamı İstanbul'un orman bölgesiydi, sadece bazı zenginlerin koylarda evleri vardı.

Genç kız acil bölmesinden usulca bir can yeleği aldı ve aynı sessizlikte giydi, biraz daha içeri ilerlemesini bekledi teknenin ardından tüm cesaretini toplayıp derin bir nefes aldı ve güverteden aşağıya bıraktı kendini.

Su yüzüne çıktığında kendisinden uzaklaşan tekneye baktı, teknenin rotası ne tarafa doğru yüzmesi gerektiğini hatırlatacaktı çünkü ona.

Teknenin uzaklaşmasıyla etrafta ay ışığından başka denizi aydınlatan bir ışık kalmadı, neredeyse elli bin dolar olan saatine baktı karanlıkta göründüğü için şanslıydı, çok yakın dostu tarafından hediye edilen pahalı ve kaliteli bir saatti.

Saati, yavaş yavaş havanın aydınlanacağı haberini zihnine ulaştırdığında karaya doğru derin bir nefes alıp yüzmeye başladı, güneş sol tarafından doğmaya başladığında doğru tarafa yüzdüğünü anladı ve güneşi solunda tutmaya çalışarak yüzmeye devam etti.

Ciğerleri nefes alıp vermekten bitap düştüğünde yaklaşan kara parçası içinde bir umut oldu ve küçük kumsal tarafına kulaç atmaya başladı, biraz yavaşlayıp nefes alıp dinlendikten sonra tekrar yüzmeye devam etti.

Ayakları kuma basacak kadar kumsala yaklaştığında ayağa kalktı ve nefes nefese yürüyüp karaya çıktı, can havliyle üzerinden can yeleğini çıkarttı ardından yeni yeni ısınmaya başlayan kumlara çuval gibi bıraktı bedenini.

Üç katlı villayı görüyordu ama gidecek gücü kendinde bulamıyordu,  gözlerini kapatıp uykunun kollarına kendini bıraktığında bu yüzüşün onu vurduğu sahilde başına geleceklerden haberi yoktu.

                                                                        ***

Genç adam ıssız mezarlıkta en has adamlarıyla başına silah dayadığı adamı sorgularken yağan yağmura aldırış etmiyordu. Saat gecenin üçüydü ve beş saattir bu adamla uğraşmış olması yeterliydi, sinirlerine daha fazla hakim olamayıp önünde iki büklüm duran adamı kazılmış olan çukura bir tekmede attı ve silahı başının hizasında tutup "Eğer şimdi o Allah'ın belası adam kim söylemezsen kardeşinin evinin önündeki adamlarım mışıl mışıl uyuduğu yataktan onu alıp bana getirecekler." dedi sesini kontrol etmeye çalışarak.

"Tamam ona bir şey yapmayın söyleyeceğim!" derken omuzları çöktü ve dudaklarından dökülen son iki kelime "Arap Turgut" oldu. İstediği cevabı alan soğuk benizli genç adam tetiği çekti ve bir beden çukurun içine yığıldı.

Adamın ölü bedenine tükürürken sağ koluna "Kapatın şunun üstünü!" dedi ve şiddetini hafifleten yağmur damlalarının yüzünü yalamasıyla mezarlıktan çıktı.

Arabasına bindiğinde hiç vicdan azabı çekmiyordu; biliyordu ki bu şerefsiz masum kadınları fuhuş için zorluyordu. Mafya olmanın da bir raconu vardı şimdi sıra Arap Turgut'un ipini çekip tüm servetine ve namına el koymaktaydı; namı kendisine kalırken parasını çatır çatır dağıtacaktı.

Tarabya'yı geçip evinin yolunu tuttuğunda orman yolu tenhaydı, uzak ve ormanın içerisinde olan bu ev aynı zamanda sığınağıydı, etten kemikten duvarlarla korunmasının yanında, denizden de güvenliği sağlanıyordu. Uzaktan bakıldığında ev kamuflajlı olduğundan sadece ağaçlık bir bölge gibi duruyordu.

  Kapılar açıldığında kendisine bakan adamları başıyla selamladı ve kapalı garaja doğru arabayı sürdü. Beyninin içi zonklama konusunda ödül alırdı. Odasına çıktığında üzerine bulaşmış kanlı gömleğini ve ceketi çıkartıp banyoda yere attı ardından aynada yüzüne baktı.

  Gözlerinin içinde yılların ardında bıraktığı adamı gördü ve hızlıca gözlerini açıp kapattı, bir müddet içindeki karanlığı seyretti ve gözlerini açtı, tekrar gözlerine baktığında nefretle karşıladı bakışları kendisini ve bundan memnun duşa girdi, soğuk su başından aşağıya damla damla süzülürken bir parça dahi olsa temizlendiğini hissetmiyordu; çünkü eli kana bulaştıkça hafifliyordu.

  Sabahın ilk ışıkları aralı perdeden içeri vururken zorla araladı gözlerini ve kalkıp kalın kumaşla yapılmış koyu perdenin iki ucunu hışımla birbirine çekti ve tekrar yattı.

Bir iki saat ya uyudu ya da uyumadı ki odasının kapısı tıklandı "Ben bu odadan çıkmadan kapıma gelinmeyecek demedim mi?" diyerek bağırdı ve kalkıp sinirle kapıyı açtı.

"Abi! Davetsiz bir misafirimiz var!" diyerek tuhaf bir ifadeyle kendisine bakan adamı inceledi.

"Kim ulan benim evime davetsiz gelme cesaretini kendinde bulan yürek yemiş adam!"

"Adam değil abi!"

Mafya'nın Tutsağı Where stories live. Discover now