Demir: Abin biraz agresif gibi.
Selin: O benim abim değil...

Yarım saat sonra Demir köşk'ün bahçe kapısında Selin'i bırakıyordu. Sahilde bir süre sohbet etmişlerdi ama edebiyat konusu hiç açılmamıştı. Demir Selin'in biraz kafasını dağıtmıştı sadece.

Selin: Çok teşekkürler...
Demir: Ders ile ilgili de ciddiydim ama
Selin: İnan bana o konu ile ilgili benden daha iyisini bulabilirsin.
Demir: Bir şey sorucam, yarın basket maçım var okuldan sonra...izlemeye gelir misiniz? Kuvvetli bir rakip her türlü desteğe ihtiyacımız var...
Selin: Ben söz vermiyim...iyi akşamlar

Selin eve girdiğinde içini aynı huzursuzluk kaplamıştı yine...acaba Eliflerde napıyorlardı. Mumları yakmış mıydı yine Elif? Cana yakın davranıyor muydu yine Aliş'ine? Gözlerine dolan yaşlara engel olamıyordu. Odasına çıkıp kendisini yatağa fırlattı. Nasıl bu hale gelmişti herşey? İpin ucu nerede kaçmıştı? Ali'nin sahildeki ültimatomundan beri kontrollerini kaybetmişlerdi. Kıskançlık iliklerine kadar işlemişti ve düzgün düşünemez olmuştu. Bir de Ali'nin vurdumduymaz tavırları ve Elif eklenince üstüne...Ali'yle neredeyse öpüştükleri o sahne gelmişti gözünün önüne...kafasını sallayarak uzaklaştırmaya çalıştı o görüntüyü, çünkü her seferinde ürperiyordu. Buna alışmamız lazım demişti Ali ve gerçekten alışabilirmiş gibi gözüküyordu. Üstünü değiştirdi ve yatağa girdi.

Aynı anlarda Ali, Savaş, Nazlı ve Elif, Elif'in evinde yemek yiyorlardı. Ali fiziken orada olsa da aklı fikri Selindeydi. Başkasının arabasına binip gitmişti resmen, arkasına bile bakmadan. Hem de yaptıklarından pişman olması gerekirken. Elif'in elini elinin üzerinde hissedince masaya döndü.

Elif: Aliş..bugün benim yanımda olman o kadar önemliydi ki benim için
Nazlı: Ne oldu ya artık biz de öğrenebilir miyiz?
Elif: Senin ikizin ve Tuğçe beni rezil ettiler herkesin içinde.
Nazlı: Nasıl yani...?
Elif: Yani bu nasıl anlatılır bilmiyorum, bir iki sene önce Berlinde bir klüpte dans etmiştim bir süre, onu söylediler herkese
Nazlı: Dans mı? Ne dansı?
Elif: Önemli değil, hayatımın unutmak istediğim bir kısmıydı, önüme serilince sevgili kardeşin tarafından kötü oldum. Yani bu kadar çocukluk yapabileceği aklıma gelmemişti. Hem acımasız, hem şuursuz.
Nazlı: Şimdi sen orada bir dur da...ikizimle ilgili bu kadar ileri geri konuşamazsın tamam mı?
Savaş: Nazlı!
Nazlı: Herşeyin bir sınırı var Savaş...Selin neyi neden yaptı tam olarak bilmiyorum ama kardeşim hakkında böyle konuşulmasına izin veremem
Ali: Kardeşin bu konuda haksız Nazlı, emin olabilirsin.
Nazlı: Öyle de olsa o benim kardeşim...şimdi bana müsaade.
Ali: Ben bırakayım seni.
Elif: Ali ben sen kalırsın diye düşünmüştüm.
Ali: Yok ya...sağol

Ali ve Nazlı eve geldiler.

Nazlı: Ben bir Selin'e bakayım.
Ali: Ok.
Nazlı: Ali ne oluyor..?
Ali: Bir şey olduğu yok, Selin'in kronik düşüncesizlikleri
Nazlı: Sen de ne kadar hazırmışsın Selin'i gömmeye. Neyse görüşürüz...

Nazlı kapıyı vurup doğruca Selin'in odasına gitti. Selin yorganın altında hareketsiz yatıyordu.

Nazlı: Selin?? Selin!!
Selin: Ne var?
Nazlı: İyi misin?
Selin: İyiyim, rahat bırak beni. Sen sevgilinin yanında değil miydin?
Nazlı: Olanları duydum.
Selin: Ne duydun?
Nazlı: Elifle olanları...niye yaptın Selin?
Selin: Öyle olması gerekiyordu, 5 saniye içinde herkesin gözünü boyamasından sıkılmıştım cana yakın ayaklarıyla, senin bile.
Nazlı: Normal bir kız işte...
Selin: Normal falan değil o kız Nazlı, gözünü aç artık. Seni uyarmaya çalıştım, sen ne yaptın, beni yok saydın, hepiniz yok saydınız. Salak muamelesi yaptınız, ben de sizin standartlarınıza uydum işte, artık rahat rahat dörtlü takılabilirsiniz.
Nazlı: Dörtlü mü?
Selin: Evet sen, Savaş, Elif ve Aliş'i.
Nazlı: Senin esas derdin Ali di mi?
Selin: Nazlı bunu o arıza kafana sok, benim Ali ile hiç işim olmayacak bundan sonra.
Nazlı: Bundan sonra mı? Yani öncesinde var mıydı?
Selin: Odamdan çık Nazlı...
Nazlı: Öff tamam be.

Ertesi sabah Selin hariç herkes kahvaltı masasındaydı. Elle tutulacak kadar gergindi ortam.

Güneş: Selin nerede Nazlı?
Nazlı: Bir arkadaşı ödeviyle ilgili bir şey sormuş da dersten önce onunla buluşacaktı.
Güneş: Allah Allah ne ödeviymiş bu..ve kimmiş bu arkadaş.
Nazlı: Okuldan bir çocuk işte, önemli değil.

Ali'nin kulakları uğuldamaya başlamıştı bile. Bütün bir gece kafasında kurup durdukları yetmezmiş gibi bir de sabah mı buluşmuşlardı.

Ali: Ben müsaadenizi istiyorum, afiyet olsun.

Dakikalar sonra okula park ettiğinde Selin ve Demir'in ellerinde kahve ile bankta oturduklarını gördü. Demir birşeyler anlatıyor, Selin de gülümsüyordu. Selin gülümsüyordu. Beni kıskandırmak için yapıyor sakin olmalıyım diye telkin etse de kendisine hakim olamayacağını anlamıştı.

Ali: Selam..Erkencisiniz.
Demir: Selam..evet öyle oldu, dün dönüş yolunda sohbetten fırsat bulamayınca bakmaya, bugüne kaldı.
Ali: Öyle mi?
Selin: Sen de erkencisin...dersin var herhalde.
Ali: Hemen değil.
Selin: Hadi Demir, biz derse gidelim.
Ali: Demir sen git Selin'i hemen gönderiyorum arkandan.
Demir: Selin?
Selin: Geliyorum hemen.

Demir uzaklaşınca Ali ile göz göze geldiler.

Selin: Evet...
Ali: Ne yaptığını sanıyorsun sen?
Selin: Ne gibi? Arkadaş ediniyorum işte...burada böyle olmuyor mu bu işler, ansızın.
Ali: Çok akıllı zannediyorsun değil mi kendini? Dün gördük aklını neler için kullandığını.
Selin: Aa pardon sormayı unuttum, Elif nasıl? Yeteri kadar teselli edebildin mi?
Ali: Elif üzgün Selin ve sebebi de sensin.
Selin: Yapma böyle şimdi ağlıycam..biraz dans etseydi açılırdı..
Ali: Sen bu olamazsın..
Selin: Bu ben değilim zaten...bu benim içimdeki kıskanç cadı ve sen çıkardın ortaya, bak eserinle gurur duy.
Ali: Bu yaptığından o kadar kolay yırtamazsın.
Selin: İnan bana niyetim de yok...yaptım, oldu, bitti.
Ali: Pişman değilsin yani.
Selin: Böyle olması gerekmezdi. Ben sana bu kızda bir şey var dedim, dinlemedin. Telefon konuşmasını söyledim, dinlemediğin gibi Savaş oraya taşınsın diye elinden geleni yaptın. Kıskandığımı itiraf ettiğim halde beni takmadın.
Ali: Yani...
Selin: Yani bu senin eserin, benim değil. 2 gündür tanıştığın kızın evinde uyudun, gözümün önünde onun elini tuttun, bana ufaklık deyince güldün...ve ona benim için o konu kapandı dedin. O konu Ali o zaman kapanmadı, şimdi kapandı. Hayatımı yaşayacağım diyordun ya, alışalım diyordun, haklıydın.
Ali: Ne yani sen de mi yoluna bakacaksın?
Selin: Ben öyle bir şey demedim. Senin gibi olabileceğimi sanmıyorum. Beni kıskandırmak istiyordun bunu anlıyorum ama maksadını aştın Ali ve bence Elif'i gerçekten o gözle görüyorsun. En azından herkese zorlukla verdiğin arkadaşlık payeni çok kısa sürede kazanmış görünüyor. Bunun tesadüf olmayacağını bilecek kadar tanıyorum seni ve artık bununla savaşamam.
Ali: Vazgeçiyorsun yani.
Selin: Vazgeçen sensin Ali, o gece Elif'in evine giderek zaten vazgeçmeye başlamıştın. Ben sadece işini kolaylaştırıyorum. Ama en acısı da ne biliyor musun? Bir kere bile şüphelenmedin ondan. Bir kere bile...
Ali: Şüphelenecek kadar değer vermiyor olabilir miyim acaba?
Selin: Beni tartışacak kadar değer veriyorsun ama...noldu? Bunları sana söylemedim diye hissetmediğimi mi sandın? Esas yanlış bende, anlatmadan anlamanı beklememde günlerdir. Dalga geçtiniz sustum, defalarca cesaretimi sorguladınız sustum. Ben senin adını dalgalara haykıran kızım ama şimdi susucam, ve bu işin peşini bırakıcam. Umarım sen haklısındır, senin gözlerinin değdiği kız senin istediğin gibi cana yakındır gerçekten Ali.
Ali: Gözlerimin senden başkasına değmesini istemiyordum ben. Olmayacak o zaman diyen sensin. Elimi tutmadan bırakan sensin.
Selin: Hemen başkasının elini tutacağını tahmin edememiştim, kusura bakma. Şimdi derse gitmem lazım...
Ali: Selin!

Selin koşar adımlarla uzaklaştı Ali'nin yanından. Gözlerindeki yaşları tutamıyordu artık. Kabul etmişti yenilgiyi, kendi elleriyle Elif'e itmişti Ali'sini. Ali ise hala Selin'in söylediklerinin şokundaydı. Kıskandırmaya o kadar odaklanmıştı ki, Selin'in sınırlarını zorlamak için çok ileri gitmişti belli ki.







VazgeçmekWaar verhalen tot leven komen. Ontdek het nu