Bölüm 26: NEFRET

Começar do início
                                    

Aras'ın parmakları bileklerimi, başımın üstünde sıkıca kavrarken, yüzünü yüzümden uzaklaştırıp doğrudan gözlerime baktı ve "Bunu mu yapmayayım?" diye sordu, gözlerinde ufacık bir duygu kırıntısı bile yoktu. Sertçe yutkunarak, "Çekil üstümden," diyerek tısladım. "Yoksa?" diye sordu pişkince, bu sefer gözlerinde garip bir parıltı vardı. Utanç ve sinirle yüzüm yanarken, "Pisliğin tekisin Aras Soykan," diye mırıldandım, aynı zamanda onu üstümden atmak için debelenip duruyordum.

"Sen kendini ne sanıyorsun? Nasıl bir hakla beni öpme cüretinde bulunabiliyorsun?" diye tısladığımda, pes etmiştim artık debelenmekten. Benden ağır olduğu ve şimdi bu sinirle dahi olsa onu üstümden atamayacağım aşikârdı. Her yerim sızlıyordu, avcum, batın bölgem, dudaklarım...

"Çünkü..." diye mırıldandığında, gözlerimi kısarak Aras'ın yüzüne bakmaya devam ettim, pes ettiğim için keyfi kaçmış gibi surat asarak bileklerimi bıraktı ve karnıma oturdu. Dişlerimi sıkarak, "Dikişlerim olduğunu unutuyorsun..." diye boğuk bir sesle homurdandım. Eşofmanının cebinde her ne varsa şu anda dikişlerime batıyordu.

Başını iki yana sallayarak ayağa kalktı ve bana elini uzattı, ondan yardım almak yerine yerde kayarak sırtımı dikleştirdim ve bağdaş kurarak oturdum, artık ona bakmıyordum da. Derin bir nefes alarak iki yanımda sıktığım yumrukları yere bastırıp ayağa kalktı ve sırılsıklam bir halde, çamurlar içinde Aras'ın karşısında dikildim. Onun da benden pek bir farkı yoktu yine de baştan aşağıya kire batmış biri varsa, o da bendim.

"Sen sadece dizlerine kadar çamura bulanmış bir çocuksun Aras. Acı gerçeklerden kaçarak hayatta kalacağını sanıyorsun ama yanılıyorsun..." dediğimde, gözlerini kısarak bana baktı ve "Sen kaçmıyor musun sanki?" dedi sorarcasına.

İstemsizce başımı salladım, içimden gülümsemek gelse de dişlerimi sıkarak derin bir nefes alıp cevap verdim, "Kaçtığım için böyle baştan aşağıya çamurlara bulandım ya. Beni gör, kendine çeki düzen ver!" diyerek Aras'a sırtımı döndüm ve eve doğru yürümeye başladım. Eğer dikişlerim ya da elim enfeksiyon kapmazsa şanslıydım. Hoş, bu kadar duş alıp banyo yaptığım için yaralarım su toplayacaktı ya neyse...

Attığım her adımda, Aras'ın sırtımdaki bakışlarının ağırlığı, üstüme yapışıp kalan çamurların ağırlığını arttırırken verandaya çıkmıştım son kez omuzumun üstünden ona baktım, bütün dikkatiyle bana bakıyordu.

Sinirle kapıya döndüğümde hiç beklemeden, Aras yüzünden sıkılı kalmış yumruklarımı kapıya indirmeye başladım. Tüm vücudumun acıyla sızladığını, bana isyanlar ettiğini hissediyordum. Sanki kaslarımın isyan eden sesleri zihnimde yankılanıyormuşçasına bir his başımı ağrıtırken kapıyı yumruklamaya devam ediyordum.

Rüya, kapıyı açarak irileşmiş gözleriyle beni süzdü ve "Siz... Az önce?" diye cümlesine başlamıştı ki yumruk yaptığım sağ elimi havaya kaldırarak hızla serbest bıraktım ve çamurdan dolayı kahverengileşmiş ve çok sıkıp büktüğüm için kanamaya başlayan avucumu ona gösterirken konuşmasını engelledim.

"Sakın. Sakın, bu konu hakkında tek kelime dahi etme!" sesim oldukça tok bir şekilde çıkarken, hiç beklemeden hızlı adımlarla merdivenleri çıkmaya başladım.

Berbat bir durumdaydım ve kendimi oldukça çaresiz hissediyordum. Son birkaç gündür uğraştıklarım ve başıma gelenler yetmezmiş gibi bir de Aras'ın karmakarışık düşüncelerini çözmek zorunda kalıyordum. Daha dün Mete yüzünden kafam boş bir oyun alanına dönüştürülmüşken şimdi de Aras yüzünden kendimi bomboş hissediyordum.

Kırılmak üzere olan bir cam parçasının üstünde duruyor gibiydim, biraz daha üstüme yüklenseler bu camın altına gömdüğüm ne varsa, camın kırılmasıyla birlikte beni içine çekecek ve bir daha kurtulmam neredeyse imkânsız bir hâl alacaktı. Hayal kırıklığıyla kendimi banyo kapısının önünde dizlerimin üstüne çökerken buldum.

YERALTIOnde histórias criam vida. Descubra agora