"Benim haddime değil, tamam biliyorum ama o yaştaki biri bu kadar fiziksel ve psikolojik şiddeti kaldıramaz. Kollarını görmedin mi?" Harry durdu, çocuğun yaptığı ergenlikten başka bir şey değildi ama yaşı büyük de değildi. Kendine zarar vermeyi kaçış olarak algılıyordu. Kumral devam etti. "Bugüne kadar ne olduysa yanındaydım, hâlâ da yanındayım. Yanındaki dalkavuk sürüsünü ne kadar sevmesem de gerektiği zaman senin için yanyana geldim ve hiç sorgulamadan ne dediysen yerine getirdim. Çünkü benim için değerlisin dostum, arkadaşlıklar bunu gerektirir."

Yakın arkadaşının yanına oturdu. Nefti, gözlerini önündeki içkisine dikmişti.

"Her zaman yanında olduğumu biliyorsun. Anlamadığım, neden bu çocuk senin için bunlara önemli? Konu o olunca hırçınlaşıyorsun ve her zamankinden daha saldırgan oluyorsun." Josh ağzındaki kelimeyi ortaya çıkaramıyordu çünkü alacağı tepkiden korkuyordu.

Harry kafasını kaldırıp kumral saçlı oğlana baktı. Evet uzun bir geçmişleri vardı ve kendisine sadık bir arkadaştı, Harry ne derse ne yaparsa sorgusuz ve hiç düşünmeden yanında olurdu. Yine de kendisi bile bilmiyorken ne olduğunu, karşısındakine ne diyebilirdi ki?

"Bilmiyorum Josh. Siktiğim bilmiyorum. Bar kapısından içeriye girerken gördüm onu, hangi sebeple ya da cesaretle tek başına sokak arasındaki izbe bir bara geldiğini anlamamıştım. Yalnız ve kaybolmuş görünüyordu. Başlarda takmasam da gözlerim birkaç kez üstünde gezinirken yüzündeki kırgın ifadeyi dağıtmak, saf görünüşünü kullanmak istedim." Harry sigarasının ucunu zippoyla ateşlerken derin bir nefes aldı. Josh'un varlığını unutmuş gibiydi. "...beni tanımıyordu belli ki, bu semtin çocuklarından olmadığı da aşikardı. Yanına gittiğimde beni reddetti." Josh gülümsemişti. "Görmezden gelip belli ettirmedim bir şeyi. Niye koymadım ağırlığımı, niye o dakika önümde eğilenleri göstermedim bilmiyorum. Belki de oynamak istedim biraz onunla hatırlamıyorum. Yanımda küçücük kalıyordu, bu hayatta karşıma çıkan hiçkimse de görmedim böyle bir şeyi. Bana, diklendi." Josh kafasını sağa sola sallayıp güldü yeniden.

"Her şeye rağmen o gece Thomson'un evine gittiğimizde düzüştük ve bitmişti benim için. Kim olduğu, ne yaptığı, neden orada olduğu önemli değildi. Bu kadar kafayı takmamam gerekiyordu. Thomson olayında dikkatimi çekmişti sonra, kendi farkında değil ama o gerçekten cesur. Yerde hırpalanmış zavallı haldeyken bile gözlerimin içine içine bakıyordu. Teke tek bile değildi kavga, o kadar dağılmış görünüyordu ki yardım etmek istedim. Ve ben, bundan hoşlanmadım." İkinci defa doldurdu bardağı. "Ona bir şey yapamıyorum ve bu canımı sıkıyor." Dişlerinin arasından konuştu. "...siktiğim bok gibi hissediyorum. Çok büyük bir şey kaybetmişim gibi, sanki istesem de bir daha onu bulamayacakmışım gibi. Ben, bu çok karışık bilmiyorum."

Bu halinden, bu histen nefret etti. İlk kez bu kadar kaybolmuş gibiydi. "Yine içimde bir sıkıntı var ve ben onu söküp atmak istiyorum. O mavilinin her şeyini unutmak ya da ona zarar vermek istiyorum."

Josh cevabını almıştı. Arkadaşı için sevinse mi üzülse mi bilemiyordu ama dudaklarını araladı ve sanki basit bir sırrı ortaya çıkıyormuş gibi konuştu.

"Sen aşık oluyorsun."

*

Kapıdan içeri girer girmez Erin'le Marco'nun endişeli bakışlarıyla karşılaştım. Sıkı sıkı sarıldım ikisine de.

Marco kolumdaki sargıyı görünce çıldırmıştı. Sonunda tüm sinirini benden çıkarmış, mahsun halime üzülmüş olacak ki sıkıca sarılmıştı.

Onlara bazı detaylar hariç her şeyi anlattım. Josh adında ki çocuktan bahsettim ve şimdilik bunu rafa kaldırmaya karar verdik. Şu an ortalıkta görünmesem iyi olacaktı.

İkisinden de defalarca kez başlarına açtığım bela yüzünden özür diledim. Her şeyi konuşup azarlarımı yedikten sonra sonunda dinlenmek için önce bir duş aldım, temiz kıyafetler giyip bir şeyler yiyince kendimi daha iyi hissetmiştim. Bir şekilde Styles'ın evinde kalan cüzdanımı almam gerekiyordu ama şimdilik onu da boşverdim.

Yanan evde, üstelik yazlık evde süs niyetine yapılmış şömineyi yakıp rahat kanepelere uzandık. Erin üçümüzün aynı yerde yatmasını istemişti bizde hiç itiraz etmeden kabul etmiştik. Yalnız kalmak istemiyordum.

Erin ve Marco büyük kanepede ters şekilde uzanmıştı bense sıcacık yorganın altında sonunda gözlerimi kapatıp rahat bir uyku çekmeye hazırlanmıştım.

Aradan geçen yarım saatin ardından derin nefes alışverişler ve Marco'nun hafif horlama sesiyle uyuduklarını anladım. Sağa sola dönerek yorgun bedenimi uykuya teslim etmeye çalışıyordum ama bu sadece denemekle kalıyordu.

Bilmediğim bir sıkıntıyla uyuyamıyordum. Kalbim tekliyor gözlerimin önüne gelen yeşil gözler beni daha fazla bunaltıyordu. Gözlerimi sıkıca yumdum ve silkelendim. Minderin üstündeki halimiz gözlerimin önünden gitmiyordu, birkaç saat önceydi ve ben ne yaptığımı bilmez haldeydim. Bir türlü aklımdan çıkmayan nehir gözler beni sinirlendiriyordu, onu aklımdan çıkarmaya çalıştıkça daha çok çekiliyordum.

Sonunda pes ettim ve onu düşünerek uyudum.

Yeşil benim lanetimdi.

Come Here Boy Where stories live. Discover now