Babam bir çiftçi ailesinin oğlu idi. Genç yaşta evini terk etmek zorunda kalmıştı. 13 yaşında iken
çıkınını hazırlayıp köyünü terk etti. Köylülerin ısrarlı uyarılarına rağmen bir sanat sahibi olmak
üzere Viyana'ya gitti. 1850 yılında cebinde sadece üç ecus ile böyle bir karar vermek, cesaret
isteyen bir işti. 4 yıl Viyana'daki çalışması sonunda babam esnaflıkta biraz ilerlemişti. Ancak bu
gelişme babama yeterli gelmiyordu. O günlerin yoksulluğu babamı daha iyi bir mevkie sahip
olmak için mesleğini bırakmaya zorluyordu. Köyde yaşarken papazın yaşayışı onun gözünde
insanların yaşayışlarının en son sınırı olarak görünüyordu. Oysa şimdi büyük şehir onun
fikirlerini değiştirmiş, yeni bir görüşün sahibi yapmıştı. Artık babam memuriyeti her şeyin
üstünde tutuyordu. 17 yaşında henüz bir delikanlı iken her türlü yoksulluk ile karşı karşıya
olmasına rağmen, kararlı bir şekilde hedefine ulaşmak için bütün fedakarlıklara katlanıyordu.
Sonunda hedefine ulaştı ve 21 yaşında iken memur oldu. Böylece baba ocağına "adam"
olduktan sonra dönmek üzere ettiği yemini yerine getirmiş oluyordu. Köyde kimse onu
hatırlamıyordu ve o da köyü yabancı buluyordu. Şimdi 56 yaşında idi. emekli olmuştu, ama boş
durmak istemiyordu. Avusturya'nın Lambach kasabasında arazi satın aldı. Toprağı işletmeye
başladı. Uzun memuriyet görevinden sonra hayatının son halkasında tekrar aile kaynağına
dönüyordu. Zevklerim, beni babamın hayatına benzer bir hayata itmiyordu. Konuşma yeteneğim, çocukluk arkadaşlarıma verdiğim, ikna edici ve daha doğrusu kandırıcı söylevlerle
oluşmaya başladı. Kendi kendimi zor idare edebilen küçük bir lider olmuştum. Bu arada iyi bir
öğrenci olduğumu da söyleyebilirim. Çalışmak bana kolay geliyordu. Boş zamanlarımda
"Lambach Chanoine"lerin yanında şan dersleri takip ediyordum. Dini yortuların ihtişam dolu
gösterileri beni mest etmeye yetiyordu, işte bu durum tıpkı babam gibi düşünmeme sebep
oluyordu. Köyünün papazının yaşayışı babamı nasıl büyülemiş ise, muhterem peder Abbe de
benim gözümde büyüyor ve bana hedef olarak gözüküyordu. Konuşma yeteneğim babam
tarafından takdir edilmiyordu. Ailem benim davranışlarımdan dolayı endişeleniyordu.
Konuşma hevesim yavaş yavaş kaybolurken, kişiliğime daha uygun becerilerim ortaya çıktı.
Babamın kütüphanesinde elime geçen askeri konularla dolu çeşitli kitapları ve 1870 - 1871
Alman Fransız savaşlarına ait yazıları büyük bir dikkatle okuyordum. Kısa zamanda
kahramanlık, ahlaki düşüncelerimde birinci sıraya geçti. Savaşa ve askerliğe ait şeylerin
tamamını her türlü kaynaktan toplamaya başladım. Bu, aynı zamanda bir gerçeğin ortaya
çıkışıydı ve bazı sorular aklımı karıştırmaya başladı. Öyleya, bu savaşları yapan Almanlarla
diğerleri arasında fark var mıydı? Babam dahil bütün Avusturyalılar neden bu savaşa