~ Hira'dan ~

Gözlerimi açtığımda, gözümü istila eden güneş ışıklarıyla tekrar kapattım. Ne zamandır uyuyordum acaba. Yataktan kalkıp banyoya ilerledim. Aynadaki görüntüme baktığımda dünün izlerini vücudumda gördüm.

Saçlarım dağılmış, gözlerim ağlamaktan şişmiş ve makyajım akmıştı. İçimdekileri dökmek istiyordum ama kalbim izin vermiyordu. Konuşmak istiyordum, bağırıp çağırmak istiyordum ama kalbimle anlaşma yapmış gibi dilimde buna izin vermiyordu. Ya da ben o kadar korkaktım ki kendim dışında her şeyi bahane ediyordum.

Sıcak bir düş alıp makyajımı yaptım. Üzerime kot pantolonumu ve beyaz şifon bluzumu giydim. Siyah topuklu ayakkabıları ayağıma geçirip çantamı da alıp odadan çıktım.

Düne dair hatırladığım şeyler parça parçaydı. Okuldan çıktım, silahlı saldırıya uğradım, eve getirildim, sonra... Bedenimi saran güçlü kollar, sert ama hoş bir koku ve içimdeki korkuyu eriten bir sıcaklık. Sonrası yoktu. Beynim oraya kadar olan dosyalara ulaşmama izin veriyordu. Dün saldırıya uğramamış gibi davranan kendime kahkaha atıp bahçeye çıktım.

Ezra'nın çatık kaşları beni bulunca gerçekten kahkaha attığımı anladım. Kendimi tutamayıp gülmeye başladığımda gözlerime yaşlar hücum etmişti. Ben hem gülüp hem ağlamamaya çalışırken, Ezra şaşkınlıkla beni izliyordu.

Kendime bir dur deyip, masadaki yerimi aldım. Tabağıma kahvaltılıkları doldururken, yemeyeceğimi adım gibi biliyordum. Zayıflamıştım, bunun bende farkındaydım.

Çatalımı zeytine batırıp ağzıma attım. Çayımdan bir yudum alıp, ekmeğimden bir parça aldım. Onu da çiğnerken Ezranın tuhaf tuhaf bakan bakışları ile karşılaştım. Bende ona aynı bakışlarla karşılık verirken, kendine geldi.

"Bu davranışlarının beni korkuttuğunu söylemeliyim." dedi. Kaşlarımı çatarak pna baktım.

"Ne varmış davranışlarımda ? "

"Hatırlatmak istemezdim ama dün silahlı bir saldırıya uğradın. Dün ki halini gördükten sonra, seni bu halde görmek..." durdu bakışları suratımda, masanın izin verdiği kadar üzerimde ve sandalyenin kenarına astığım çantamda gezdi. Sonra tekrar bana baktı, "Nereye gidiyorsunuz küçük hanım ?" dedi.

Gayet normal bir şekilde, "Okula" dedim. Bu sefer kahkaha atan taraf o oldu. Yapmacıklıktan ölen bir kahkahaydı.

"Okula gitmeyi unut. En azından bu haftalık."

"Ama derslerim ne ola-"

"Bu konu tartışmaya açık bir konu değil !" Sert sesi susmamı sağladı. Derin derin nefes alıp verirken çantamı da alıp merdivenlere yöneldim.

Tabağımdaki kahvaltılıkları yiyemeyeceğimi biliyordum...

Yatağımda oturmuş kitap okurken guruldayan karnımı doyurmak niyetine odamdan çıktım. Ev sessizdi, Ezra çıkmıştı büyük ihtimal.

Mutfağa indiğimde herkesin yemek masası etrafında toplandığını gördüm. Adını hatırlayamadığım kız kalkıp yanıma geldi.

"Hira hanım, bir şey mi istemiştiniz ?"

"Acıktım, yiyecek bir şeyler var mı ?" dedim gülümsemeye çalışarak.

"Tabi. Siz bahçeye çıkın ben ge-" bakışlarım masadaki kaselere, ardından içlerindekilere kaydı. Sevinçle, "Cacık mı o ?" dedim.

"Sever misiniz ?" dedi Sema. "Bayılırım" diyerek boş sandalyelerden birine oturdum. "Bana da verir misiniz biraz ?"

"Hemen" Eda oturduğu yerden kalkıp dolapların birinden bir kase çıkardı.

Masadakilere kaydı bakışlarım. Hepsi gülümseme ile gerilen dudakları ve yanlarında olmamın verdiği rahatsızlıkla karşımda, bana bakıyorlardı.

"Rahat olun lütfen. Kendinizi kasmayın." dedim gülümseyerek. Önüme konan cacıkla dolu kaseye ve kaşığa aşkla baktım. Kaşığı kaseye daldırıp "Nazikçe cacığa saldırdım".

"Uzun zamandır cacık yememiştim. Ellerinize sağlık." Diyerek geriye yaslandım.

"Afiyet olsun." Eda kaseyi ve kaçığı kaldırıp, naneli sakız ve karanfil ile dolu kaseyi uzattı. Karanfil sevmezdim ama naneli sakıza bayılırdım. Bir tane alıp, ağzımdaki sarımsak kokusunu girmesi için ağzıma attım.

Aslında Ezrayı sarımsak kokusu ile tiksindirebilirdim. Mantıklı !

"Siz bahçeye çıkın, kahvenizi yapıp getireyim." Edayı başımla onaylayıp bahçeye çıktım.

Ayakkabılarımı çıkarıp çimene uzandım. Güneş kendini bulutların arkasına gizlemişti. Ne yalan söyleyeyim bu da işime gelmişti. Güneşin altında çimlerde uzanmak rahatsız ediciydi.

Gözlerimi kapatıp, sessizliği dinledim. Şehirden uzak olmanın en iyi tarafıydı. Bir süre sonra hafifçe sarsıldım. Gözlerimi açıp tepemde dikilen Semaya baktım.

"Kahvenizi getirdim." Çimenlerden kalkıp, bahçenin ortasında, yarım dünya şekline benzettiğim salıncağa oturdum. Kahvemi alırken dikkatimi bahçe duvarları çekti. Bunları ne zaman bu kadar yükselmişti ?

"Bahçe duvarları hep bu kadar yüksek miydi ? "

"Ezra bey size yapılan saldırıdan sonra güvenlik önlemlerini arttırdı. Buna bahçe duvarlarını yükselttirmek te dahil."

"Hapishaneye dönmüş ev." dedim üzüntüyle. Sema yanımdan ayrılınca içimdeki sese kulak verdim.

İşte, bir mahkumun olması gerektiği yerdeki gibi. Yüksek duvarlar arasında, Ezra Erdeme hapis bir beden.

ŞebefruzWhere stories live. Discover now