Kız ifadesiz bir tonla "Umarım öyledir." diye mırıldandı ve hiçbir şey söylemesine fırsat vermeden seri adımlarla uzaklaştı.

  Felishia parmaklıkların arasından suratında sinsi bir sırıtışla onun gidişini izliyordu. Az önce aldığı teklif, Sör Victor' ın ve James' inkini gölgede bırakmıştı. Kesin kurtuluşunun altın anahtarını sunabilecek tek kişinin Beatrice olabileceği aklına gelmezdi. Amelia' dan sonra, James' i ikna edebilecek tek kişiydi ve ona reddedemeyeceği bir teklif sunmuştu. Tamam, ortada açık bir teklif yoktu ama Felishia satır aralarını okumayı bilen bir kızdı. Beatrice, onun buradan canlı çıkmasını ve uzaklaşmasını sağlayabilirdi, hem de bunu yasal bir şekilde yapabilirdi. Ortada tek bir pürüz vardı, yaptıklarını inkâr ettikten sonra kabullenirse ne olurdu? Belki Beatrice de kendisine yalan söylediği için onu yüzüstü bırakırdı, ama az önceki gibi rol yaparsa, pişman olduğunu falan söylerse bağışlanabilirdi. Belki de korktuğu için yalan söylediğine inanırlardı.

  Tom odaya girdiğinde başını kâğıtlardan kaldırıp onu süzdü, eliyle yanındaki sandalyeyi işaret etti. Genç adam yaklaştı, oturmadan, elindeki kıyafet yığınını masaya bıraktı ve onları işaret ederek "Bunları kalenin içinde, gizlenmiş şekilde bulduk." dedi. James gösterdiklerinden birini alıp kaldırdı, siyah bir pelerindi. Diğerlerini de karıştırmaya başladı, bir elbise, gömlek ve pantolon vardı.

  "Bunlar kimin peki, Felishia' nın mı?"

  Tom başını yana yatırarak cevapladı. "Bilmiyoruz, önce sana göstermek istedim. Ama büyük ihtimalle onun. Yine de üzerine denemesini isteyeceğim. Ayrıca o haldeyken Amelia' nın onu görmesi gerekebilir."

  "Pekâlâ, ama bunu yarın yap."

  Amelia, hava karardığı sırada Elizabeth' i yatırdıktan sonra tam çıkacakken ağlama sesiyle hemen geri döndü, bebek onu görünce sessizleşti. Gözleri kocaman açılmış, yaşlarla parlıyordu. Amelia parmaklarını yanağında gezdirmeye ve küçükken kendisini de sakinleştiren o şarkıyı mırıldanmaya başladı. Elizabeth tekrardan gözlerini yumdu, fakat Amelia bu sefer gitmek için davranmadı, onu bırakmak istemiyordu. Bebeği her şeyi unutmuş, huzurla uyurken kendisi rahat değildi. İki gece önceki o görüntüler zihninde dönüp duruyor, kehanetin ürkütücü sesi kulaklarında yankılanıyordu.

  Yavaşça son kez Elizabeth' in yanından ayrılmak için kalkığında bebek kıpırdandı ama uyanmadı. Amelia derin bir nefes vererek koşar adımlarla bahçeye çıktı, kamelyalarının yanına geldi. Dizlerinin üzerine oturup kısa bir süre onları izledi, ama hiçbir hareket olmadı.

  "Kehanet bu muydu, önlendi mi?"

  Çiçekler beklediği gibi sağa sola salınmaya başladılar. İçlerinden biri onlardan ayrılıp öne çıktı ve "Hayır, genç kraliçe. Ama seni uyarmak zorundayım. Çok daha dikkatli olmalı ve önsezilerine daha çok güvenmelisin. Önsezilerin seni asla yanıltmazlar, bunu sakın unutma. Her ne olursa olsun, kendinden emin ve güvenilir olmak zorundasın. Ayrıca bilmelisin ki olacakları engellemeye hiç bu kadar yaklaşmamıştın." dedi melodik bir sesle. Ardından tüm çiçekler salınmayı bıraktılar, konuşan kamelya da yerine döndü. Şimdi sıradan çiçekler gibi görünüyorlardı, konuşma bitmişti. Amelia yerden kalkıp tekrar kızının yanına gitti.

  Kapıyı açtığında Elizabeth' in yanında birini gördü. Derin, sesli bir nefes aldı, tam ileri atılacağı sırada "Sakin ol, benim sadece." diyen James' i duydu. Aldığı nefesi geri verdi ve beşiğe doğru gitti.

  "Beni çok korkuttunuz." dedi ifadesiz ve mesafeli bir sesle. Ona hala kızgın olduğunu bilmesini istiyordu.

  "Özür dilerim. Seni burada bulacağımı sanmıştım. Sahi, neredeydin?"

Sadeliğin AsaletiWhere stories live. Discover now