Küçük Parıltı

156 19 12
                                    

Hayat, daima planlıdır. Her gün bunu bize uygulamaktan zevk alır. Bazen çok mutlu ederken bazen de yerin dibine atar. Bir sabah kalkıp önümüze bir bulmaca koyar. Hadi akşama kadar bunu çöz der. Ertesi sabah bugün mutlu ol kafana göre takıl der. Oysa biz ne onun verdiği bulmacayı bulacak kadar akıllı ne de verdiği mutluluk karşısında sevinecek kadar duyguluyuz...

...
Yaşadığı yer çok güzeldi. Herkes tarafindan seviliyordu. Kimi hastalarina kardes kimilerine arkadas olurdu. Bu yüzden buradan hic gitmek istemiyordu. En önemlisi de buraları ona sevdiren bir kadın vardi.
"Ahh! Aşk neler yapıyorsun bizlere şu dağ başını bile bana cennet ettin"diye soylenirdi.
Bazen de kendisine çok kızardı. "Birini çok sevmek böyle olmamalı. Gül başkasına aitse ben neden onu bu kadar istiyorum. Aslında ben sadece onu istiyorum. Bu aşk olamaz sadece bir arzu evet baska bir açıklaması yok"derdi. Fakat Gül gelince , Yusuf bu düşüncelerini unutmuş olurdu.
Gül ise Yusuf'a saplantılı derecede aşıktı. Tek derdi kocasından ayrılıp Yusuf ile evlenmekti. Kocası uzun yol şöförüydü. Sürekli yola gittiği için Gül'ün kafası rahattı. Her gece Yusuf'un yanina gitmek için karanlığın çökmesini beklerdi. Karanlık çökünce gizlice evden çıkıp giderdi.

Gül tıpkı adı gibiydi. On yıllık evli olmasina rağmen su gibi bir güzelliği vardi. Etrafindaki herkes ona kıskançlıkla bakardı. Her güzelin bir kusuru vardır ya Gül de kötü bir kadındı. En büyük hayali zengin olmak ve kocasından bir an önce kurtulmaktı. Bunun için her yolu deniyordu. Etrafındaki herkesi kullanmaktan zevk alırdı. Yusuf da onlardandı. Fakat tek sorunu Yusuf'a karşı koyamıyordu. Seviyordu çok seviyordu. Bu kasabaya gelen doktorların hepsiyle bir ilişkisi vardı. Ama onlardan istediğini aldığı gibi Yusuf' dan alamiyordu. Bundan şikayet etmiyordu. Ama bu ilişki böyle sürdükçe Gül'ün içine bir korku düştü. Birgün Yusuf gidecekti...

Yusuf akşam eve geldi. Kapıyı çaldı. Gül kapıyı açtı. Ama yüzü asıktı. Yusuf içeri girdi. Yemek hazırdı. Elini yüzünü yıkadıktan sonra yemeğe oturdular.
- "Ben kocamdan ayrılacağım. Bugün gittim boşanma davası açtım."dedi.
- "Oyle mi sonunda benim olacaksın demekki."dedi Yusuf.
-Evet. Ahmet' ten ayrılınca hemen evleniriz degil mi? Sonra da sen tayinini başka bir yere istersin gideriz buradan.
- Olabilir. Ama biliyorsun bizim ilişkimizi kimse bilmiyor. Kasabadaki herkes beni sever sayar. Bu nedenle biraz beklememiz gerekiyor.
- Neden bekleyelim ki gizlice evleniriz. Ortalık durulunca da gideriz. Hem neden böyle konuşuyorsun. Bana Ahmet'ten ayrıl evlenelim diyen sen degil miydin? Bak istediğin oluyor. Daha ne istiyorsun?
Birden ikisi de sustu. Yemek yemeğe devam ettiler. Yusuf'un aklına Gül'ün söylediği son cümle takıldı. İçinden geçirdi bu sözleri. "Evet daha ne istiyorum?"dedi. Bir şey eksikti. Ama O, Gül'e yansıtmak istemedi.

Gül, kurnaz bir kadındı. Ne yapıp edip Yusuf'la evlenecekti. Bunun için en güçlü silahı kendisiydi. Yusuf'un kendisine olan zaafini çok iyi biliyordu. Artık bir şeyler yapmasi gerekiyordu.
Sonra masayı toplayıp, yatak odasına gitti. Yusuf da salonda düşünceli bir şekilde oturuyordu. Birden Gül salona geldi. Yarı çıplaktı. Yusuf'a doğru yaklaşarak onu baştan çıkarmak istiyordu. Bunda gayet başarılı oldu. Yusuf zaten Gül'ü çok istiyordu. Böyle bir kadını red etmek imkânsızdı. Gece Gül için bütün güzelliğiyle devam ediyordu. Yusuf'un istediği tek şey buydu. Sadece Gül'e her gece sahip olmaktı. Gül tam anlamıyla onun isteklerini karsilayan bir kadındı. Özellikle yataktayken kendini tamamen ona teslim ediyordu. Ama bunun adi evlilik olmamalıydı. Nedenini bilmiyordu. Gül'ü çok istemesine rağmen evlenmek istemiyordu. O gece Gül için diğer gecelerden daha güzel geçmişti. Amacı hamile kalıp Yusuf'u evliliğe mecbur bırakmaktı.

Sabah kapının ziliyle uyandilar. Kapıda bir çocuk vardı. Yusuf, kapıyı gidip açtı. Gül de hemen kıyafetlerini giyip saklandı. Çocuk hemen konuşmaya başladı.
-Yusuf Abi seni çok acil hastaneden çağırıyorlar. Bir kamyon ile bir araba çarpışmış. Çabuk gelsin dediler.
Yusuf tamam deyip hızlıca üstünü giydi. Gül ne olduğu sordu. Beni hastaneden çağırıyorlar dedi ve hemen hastaneye gitti.
Hastaneye geldiginde hemen yaralılara baktı. Kamyonu süren adam ölmüştü. Arabada iki kişi vardı. Onların durumu kötü değildi. Odasına gidip hemşirelerden ölenin dosyasini imzalamak için getirmelerini istedi. Hemşire dosyayı odasına bırakıp çıktı. Yusuf dosyayı alıp inceledi. Ölen kişinin adını görünce şok oldu.

-Hayır bu olamaz. Allah'ım böyle bir şey olmamalı. Ben ne yaptım. Bir yanlışlık olmalı.
Yusuf neye uğradığını şaşırmıştı. Birden ağlamaya başladı. Ne yaptığını bilmiyordu. Duvarlar üstüne geliyordu. Artık burada kalmazdı. Kimseye görünmeden kendini dışarı attı. Hemen eve gitmek için arabasına atladı. Arabayı deli gibi sürüyordu. Bir an önce eve gidip eşyalarını alıp kaybolmak istiyordu.

Eve geldiginde Gül televizyon izliyordu. Birden elindeki anahtarı televizyona fırlattı. Televizyonun ekranı kırıldı. Gül korku içinde ayaklanarak ona bakıyordu. Yusuf evdeki herşeyi kırıp döktü. Gül titreyerek sordu:
- Ne yapıyorsun sen delirdin mi? Kendine gel.
Yusuf Gül' ün kolundan tutup yere atarak cevap verdi.
- Ne olduğunu mu soruyorsun. Ben bugün bittim. Sen bitirdin beni. Nerden geliyorum biliyor musun? Senin kocanın ölüm dosyasını imzalamaktan geliyorum. Haberin var mı? Bu sabah kazada ölen senin kocanmış.
Gül şaşkın gözlerle Yusuf'a baktı. Gözlerinden yaşlar akmaya başladı. Ağlamaklı ve bir sesle cevap verir:

- Sen ne diyorsun. Hayır yalan söylüyorsun. Böyle bir şey olamaz. Olmamalı.
Yusuf onun konuşmasına izin dahi vermeden kolundan sürükleyip dışarı attı. Kapıyı yüzüne çarptı. Sonra gidip bir kaç eşyasını topladı. Arabaya atlayıp kasabadan uzaklaştı.
Yolda aniden durdu. Arabadan indi. Yol kenarında oturup ağlamaya başladı. O kasabayı kendisine sevdiren kadından artik nefret ediyordu. Pişmanliklar içinde tekrar arabasına binip sehir merkezine doğru yola koyuldu.

Gül ilk defa üzgündü. Ağlayarak kocasının evine geldi. Haberi duyan akrabaları ve komşuları teselli etmek için onu hiç yalnız bırakmadı. Fakat Gül kocası için üzülmemişti. Tek düşüncesi Yusuf'tu. Yusuf'u kaybettiği için çok kötüydü. Ona göre kocasından zaten boşanacaktı. Bunun için ölmesi daha da işine geldi. Kocasının taziyesi biter bitmez Yusuf'a ulaşmayı kafasına koymuştu.

Yusuf, şehirde bir otele yerleşti. Bir kaç kez annesini aramayı düşündü. Ama bu olanları ona nasıl anlatacaktı. Çok pişmandı. Ne yapacağını nasıl davranacağını bilmiyordu. Günlerce telefonunu açmadı. Kimseyle konuşamadı. Olanlardan kendisini sorumlu tutuyordu. Sürekli kabus görüyordu. Geceleri uyumak imkansızlaştı. Uyku ilaçlarıyla uyuyordu.

Bir gece Yusuf çok tuhaf bir rüya gördü. Ilk defa kabusla uyanmamıştı. Rüyasında gökyüzünde parıldayan bir kelebeğin kendisine doğru gelip kalbinin üstüne konduğunu gördü. Kalbine konan kelebeği tam eline almaya çalışırken kelebek ortadan kayboldu. Uyandığında etrafına bakındı. O olaydan sonra ilk defa yüzü güldü. En azindan artik sürekli kabus görmüyordu.
Bir hafta sonra yine aynı rüyayı gördü. Kelebeği tutmaya çalıştığı esnada birden iki kelebek ortaya çıktı. Kelebeklerden bir tanesi maviydi. Bu ilk gördüğü kelebekti. Ortaya çıkan yeni kelebek de beyazdı. Tam yakalayacağı sırada yine kelebekler kayboldu. Uyandığın da çok şaşkındı. Üst üste aynı rüyayı görünce biraz tuhaflaştı.

Yusuf realist bir yapıya sahipti. Hayatının merkezine aklı almıştı. Onun doktor olması da aklını kullanmasıyla olmuştu. Her şeyini aklıyla kazanmıştı. Fakat insanın doğasında merak duygusu vardır. Sürekli o rüyayı düşünüyordu. Kelebeklerle ilgili iyi kötü her şeye baktı. Ona göre gördüğü o kabuslardan sonra gelen bu iki rüya sıradan bir şey değildi. Artık aklına biraz mesafeli davranıp kalbinin kapısını çaldı. Bütün bu olanlar tesadüf değildi.
"Eğer her şey akılla olsaydı. Kelebek neden benim kalbime dokundu? Bir eksiklik var o zaman."diye düşünürdü. Fakat bir daha o rüyayı görmedi.

Aradan iki ay geçti. Yusuf o olaydan sonra hastaneyi arayip iki ay izin istemişti. Artik oraya dönmesi imkansızdı. Tayinini kaldırmaktan başka çaresi yoktu. Geçen iki ay içinde tayinle uğraştı. Sonunda ona iyi gelecek bir yere tayinini aldırdı. Bu olayı unutturacak tek bir kişi vardı o da annesiydi. Bir hafta sonra annesine kavuşacaktı. Artık çocukluğundaki gibi her anını annesiyle geçirecekti...

          Karakter : Yusuf

GEÇMİŞİN KARANLIĞI  #Wattys2016Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin