"Ben melezim, yeteneğim yok." dedi, sesinde hafif bir üzüntü hissetmiştim.

"Peki sadece birine mi sahip olunabiliyor?" diye sordum merakla.

"Söylentilere göre Büyük Druidlerin soyundan gelenler arasında güçlü olanlar birden fazlasına hakim olabiliyormuş ama onların soyundan değilsen sadece birine sahip olabilirsin." dedi.

"Hmm," dedim ve sustum. Bu demek oluyor ki eğer birden fazla yeteneğim olursa gizlemek zorundayım.

"Şimdi söyle bakalım, neden bana yalan söyleyip duruyorsun?" diye sordu sakin bir sesle.

"Hangi konuda?" diye sordum bilmemezlikten gelerek.

"Ailen konusunda," dedi hala sakin konuşuyordu.

"Bu aileme kafayı taktın sende. Kaç kez söyleyeceğim, benim ailem sirktekiler." dedim sertçe.

"Onların senin ailen olmadığını biliyoruz. Şimdi beni kandırmaya çalışmaktan vazgeç ve ailen hakkındaki gerçekleri anlat." dedi, sakinliği uçmaya başlamıştı.

"Gerçeği mi istiyorsun?!" dedim sinirle.

"Evet," dedi beklentiyle.

"Benim ailem birbirlerinin kardeşleriyle evlenmiş olan anne, baba, hala, dayı ve onların çocuklarından oluşan 5 kardeş ve 7 kuzenden oluşan bir gezici sirk. Ayrıca bir atımız ve yaşlı bir ayımız var. Oldu mu?!" dedim sertçe.

"Benle dalga geçmeyi kes!" diye bağırdı.

Tam bağırdığı sırada kapı açıldı. Ve biri başını uzattı, karanlıktan yüzü görünmüyordu. "Luke?!" diye seslendi.

Luke hemen ayağı kalktı ve kapıyı açanın yanına gitti.

"Kime bağırıyordun? Yoksa çok mu geç kaldım? En son kafayı mı yedin?" dedi gülerek.

"Şaka yapmayı kes. Geldiğin için teşekkürler, yoksa bunla bir dakika daha aynı odada kalamazdım." dedi sinirle.

Bu yaptığı hakarete tabiiki sessiz kalamam bu yüzden ayağa fırlayarak "Ahh, bende senin için ölüyordum. 'Luke'la bir odada mahsur kalalımda papağan gibi aynı şeyi ötsün.' diyordum. Zaten en sevdiğim şeydir çileden çıkarılmak." dedim alay ve sinirin karışımıyla.

"Sen de kimsin?!" dedi Austin, ama ikimizde umursamıyorduk.

"Şansa bak benimde en sevdiğim şeydir." dedi sert bir alaycılıkla.

"O zaman aynada çok vakit geçiriyorsundur, çünkü senin yüzüne bakmak bile sinirlerimi bozuyor." dedim sertçe, biliyorum bu ağır oldu ama oda bana bulaşmasaydı.

"Oww, bu sertti," dedi Austin.

"Sen karışma!" dedik aynı anda.

"İsterseniz ben gide-" diyordu ki Austin.

"Hayır!" diyerek sözünü kestik aynı anda. Ardından birbirimize ölümcül bakışlar attık.

Bir süre süren sessiz düellomuzun ardından Luke Austin'e dönerek "Ben gidiyorum, beni nerede bulacağını biliyorsun." dedi ve hışımla odadan çıktı.

O uzaklaştıktan sonra bende odadan çıkmaya yeltendim ama kapıya vardığımda Austin önümü kesti. Elini uzatarak "Ben Austin," dedi.

Kumral ve kısa saçları olan, açık mavi gözlü, oldukça uzun ve vücutlu biriydi.

Önce eline sonra yüzüne baktım ve kararımı vererek elini sıkarak "Buria," dedim.

"Buria?" şaşırmıştı.

"Buria." dedim kararla. Sonra gözlerimi hala tokalaşmakta olan ellerimize çevirdim.

Mesaj yerine ulaşmıştı, "Üzgünüm," dedi ve elimi bıraktı.
"Tanıştığımıza memnun oldum," dedim ve kapının boş olan diğer tarafına kaydım ama benle birlikte Austinde kaydı.

"Daha tanışmadık ki," dedi hafifçe gülümseyerek.

"Sen adını söyledin, ben adımı söyledim. Yetmez mi?!" dedim duygusuzca.

"Senin insanlarla tanışma anlayışın bu kadar mı?" dedi şakayla.

"İnsanlarla tanışma ihtiyacı duymuyorum, tanıdıklarım bana yetiyor." dedim diğer tarafa kayarak, ama Austin de kaydı.

"Hangi yıl mezun oldun? Seni daha önce gördüğümü hatırlamıyorum." dedi.

"Ne mezunu?!" dedim aklım karışmıştı.

"Akademi mezuniyeti," diye cevapladı.

"Ben Akademiye daha dün geldim." dedim. Bu sefer yan tarafa kayıyormuş gibi yaptım, Austin kayınca hemen boşluktan sıvışıp yürümeye başladım.

Peşimden geliyordu, bana yetişince "Gerçekten mi?! Peki Luke'u nereden tanıyorsun?" diye sordu.

"Dün beni buraya o getirdi," dedim. Elimden geldiğince hızlı yürüyordum, merdivenlere geldiğimizde biraz yavaşlasamda bu elimde olan bir durum değildi.

"Ama öncesinde tanıyordun değil mi?!" diye üsteledi.

"Hayır, dün akşam beni almaya geldiğinde tanıştık." dedim.

"Vay canına, bu demek oluyor ki ya çok cesursun ya da tam bir deli." dedi.

"Bunu sana düşündüren nedir?" diye sordum.

"Çünkü Luke'a kafa tutabilmek için bu ikisinden biri olman gerekiyor." dedi. "Ee, hangisisin?" diye sordu gülümseyerek.

"Galiba her ikisidende," diye cevapladım. Sözlerimin üzerine hafifçe güldü. "Luke ile arakadaş olduğuna göre seninde ya deli ya da en az onun kadar sinir bozucu olman gerekiyor, sen hangisisin?" diye sordum.

"Hımm, galiba benim içinde her ikisi," diye cevapladı gülümseyerek. Bu adamda garip birşey vardı, Luke'a olan sinirimi yatıştırıyordu.

"Ee, o vahim olayın gerçekleştiği şanssız gün ne zamandı?" diye sordum hafifçe gülümseyerek.

Ne dediğimi anlamıştı, "Biz sınıf aradaşıydık, alt ve üst sınıfı birlikte okuduk. Görev yerlerimizde yakın olduğu için hala birlikte takılırız. Onun bu yıl eğitmen olacağını duyunca bu yıl eğitmen olacak başka biriyle kendi nöbetimi yer değiştirdim." dedi.

Odamın bullunduğu kata gelmiştik ve yalnız değildik. Herkes bize bakıyordu, "Nereye gittiğini sormamda sakınca var mı?" diye sordum.

"Bilmem, sen nereye gidiyorsn ben de oraya gidiyorum." dedi normal bir tonlamayla.

"Ben odama gidiyorum," diyerek uyarıda bulundum.

"İyi, demekki ben de oraya geliyorum." dedi sakinliğini koruyarak.

Zaten herkesin gözü üzerimdeydi Austin de üstüne tuz biber oluyordu. " Neden?" diye sordum.

"Çünkü senin aksine ben tanışmak derken gerçekten tanışırım." dedi gülümseyerek.

"Gerçekten tanışmak nasıl oluyor acaba?" diye sordum gülümsemesine karşılık vererek.

Druid AkademisiWhere stories live. Discover now