Bölüm 1

376 36 4
                                    

7 Ay Önce

"Clarry bundan vazgeçmen gerektiğini daha ne kadar söyleyeceğim." Bir kez daha söyledim. Herkes ormandaki ev hakkında düşünmekten bile uzak dururken Clarry ısrarla oraya gitmek ve oranın gizemini sürmek istiyordu.

"Sabahın en erken saatinde orada bir şey olduğunu düşünmüyorum Jane, korkmuyorum. Ve bence korkacak bir şey de yok. Kendi içlerinde büyüttükleri korkular dışında insanların başka korkuları olamaz." Dedi. Dedikleri her ne kadar anlam yüklü gelse de o ormana girmeye en ufak bir cesaret kıvılcımına sahip değildim.

"Seninle geleceğim." dedim. Onu yalnız bırakma fikri beni daha da korkutuyordu.

"Gelmeyeceksin, eğer bir şey olursa sana haber vereceğim ve sen de beni kurtaracaksın."

Hayal gücü fazlasıyla genişti, ben daha toplum içinde konuşmayı beceremiyordum onu nasıl kurtaracaktım?

Bu düşünceler eşliğinde sadece kafamı salladım.

Ertesi sabah o yoktu. Bundan üç gün geçmişti ve o yine yoktu. Daha sonra haftalar ve aylar geçti ama Clarry bulunamadı.

Ve üç ayın sonunda ormanda av yapan avcılar tarafından, belki de şehrin en uzak bölgesinde bulundu. Ama nefes almıyordu, çünkü zaten gittiği ilk gün ölmüştü. Bulunduğunda bir ağaç gövdesinin altındaydı ve bunun kaza sonucu olduğu çok belliydi.

Ama ben kaza olduğuna zerre inanmıyordum. Çünkü o bir ağacın altında kalmak için değil, karanlık evin gizemini çözmek için oraya gitmişti.

Bunu araştıracaktım.

Cesaret volkanı patlayıp bir tutam cesaret ateşiyle yandığımda, buna sebep olan şeyi bulacaktım.

Günümüz

Clarry'nin ölümünden sonra okulda bana acıma merasimi deli gibi sürüyordu. Yedi ay geçmesine rağmen hala insanlar bana bulaşan kişilere karşı "Ona dokunma, arkadaşını kaybetti ve üzgün" diyerek beni koruyormuş havalarına giriyorlardı.

Ben üzgün değildim, sinirliydim. Sinirimle üzgünlüğümü bastırıyordum.

Oraya gidecektim. Ölsem bile önemi olmayacaktı çünkü zaten artık insanlarla bağ kuracak kadar yaşamda hissetmiyordum.

Ani gelen bu kararımla volkanın patladığını, kıvılcımların yüzümü yaktığını ve beni ateşe verdiklerini hissediyordum.

Hayatımda renkli giydiğim kısımlar derdimin sadece oyuncak bebeğime hangi kıyafeti giydireceğim olduğu zamanlardı. Uzun diz kapağıma kadar gelen siyah ceketimi elime aldım. Koyu botlarımı ayağıma hızlıca geçirdim ve elime ceketim dışında sadece günlüğümü alıp evden çıktım. Aileme de ufak bir not bırakıp buzdolabına astım.

Hızlı adımlarla ormana doğru ilerlerken bir yandan da ceketimi giydim. Dudaklarım tek bir çizgi halini aldı ve ceketimin cebinden çıkardığım beremi hızla kafama geçirdim.

"Korkmuyorsun Jane, kafanda büyütüyorsun." Kendi kendime söylendim. Her adımımda bunu tekrarladım. Ve sonunda ormana girmek için önümde sadece bir adım kalmıştı.

Koca bir adım attım ve ormana girdim. Yapabilirdim, kafamda büyütüyordum sadece.

"Senden korkmuyorum cani yaratık!" iki kolumu de yana açıp bağırdım. Çalılardan duyduğum ufak sesler karşısında ürktüm, çalılara yaklaştım.

"Seninle yüzleşmek için buradayım, bir hayvan değilsin çünkü hayvanlar seri katil olacak kadar zeki değiller."

"Yoksa benden mi korkuyorsun? Daha da mı derinine inmeliyim bu ormanın?" Ufak kahkahalarımın arasında sordum.

"Senden korkmuyorum aptal güçsüz insan." Duyduğum sesle arkamı döndüm. Daha yüzünü bile tam göremeden arkamdan çabucak önüme geçti.

Arkaya birkaç adım attım ve birine çarptım. Yine onunla karşılaşınca ürktüm. O ise sadece sırıtıyordu.

"Nesin sen?" Sorumu yönelttiğim anda nefesini tenimde hissedebileceğim kadar yakınıma geldi.

"Nasıl olsa ölmeyecek misin, ne önemi var?" Ondan uzaklaşmaya yeltendiğimde kolumu sıkıca tuttu.

"Neden buradasın?" diye sordu.

Onunla yüzleşmek için buradaydım, arkadaşımı neden öldürdüğünü sormak için buradaydım.

"Ben-"

"Arkadaşını nedensiz öldürmedim Jane." Adımı nereden biliyordu? Ve bunu söyleyeceğimi nereden düşünmüştü?

"Sen, sen nesin böyle? Bir tür Mutant mısın?" diye sorduğumda hala tuttuğu kolumu bırakıp gülmeye başladı.

"Ah küçük kız," dedi elleri dizinde ve hala gülüyorken. Birden vücudunu dikleştirdi ve sinirli bir ifadeyle yüzüme baktı.

"Sen sadece aptal ve kalbi kırmızı bir insansın." Dedi. Bileğimi ovarak ona bakıyordum. Gözlerindeki derin renge bakıp onun ne olduğunu çözmeye çalışıyordum.

"Sende bir insansın," dedim.

"Sadece farklı bir insansın."

Sinirle soludu. Sinirlendirecek ne demiştim?

"Kes sesini." Birden sakinleşmesi beni korkutuyordu. Duygu değişimleri bir insanınkinden daha hızlıydı, kendisi de öyleydi. Hızlı bir şekilde kolumu kavradı ve beni sürüklemeye başladı. Nereye götürüyordu beni?

"Aklımı yoruyorsun, soru sormaktan vazgeç." Dedi.

"Ama sana-"

"Kes sesini." Diyerek beni susturdu. Bende dediğini yapıp sustum.

Dakikalar sona durdu ve bana öylece baktı.

"Omuzlarımı tut." Dedi.

"Sen bir katilsin ve benden-"

"Kes sesini." Diyerek beni yine susturdu.

"Neden Clarry'i öldürdün?" Sesim normalden daha yüksek çıkmıştı. Kafasını bir saniyeliğine sola çevirdi ve tekrar bana baktığında gözleri simsiyah olmuştu, gözünde ufacık bir beyazlık bile göremiyordum. Sinsi bir şekilde sırıttı ve boynumdan tutup beni bir ağaca kenetledi. Ellini tutup beni bırakmasını sağlamaya çalıştım. Nefes almakta daha da zorlandığımda beni bıraktı ve bırakmasıyla ağacın gövdesinden sıyrılıp yere düştüm. Günlüğüm yere savrulduğunda zorla onu almaya yeltendim, ama gücüm yetmedi. Boğazımda parmaklarının detaylı izi çıktığına emindim.

"Beni sinirlendirmemen gerektiğini hatırlatacak bir uyarı, Jane."

"Beni öldür." dedim sabırsızca. İstediğim şey tam olarak bu değildi ama artık bitmesini diliyordum.

"Henüz değil, omuzumu tut."

Gözündeki siyahlık geçmiş ve gözünün asıl rengi tekrar ortaya çıkmıştı. Su yeşili gözleri sevimli bir yeşilin aksine koyuydu, tehlike saçıyordu. Herhangi pembe bir şeye baksa onu solduracak kadar sert ve keskin bakışları vardı. Ondan korkuyordum bu nedenle dediğini yaptım.

Omuzunu tuttuğumda ışığa meydan okuyormuş gibi hızla ağaçları atlattı. Sanki her kurbanıyla bu yolculuğu yapıyormuş gibi emin ve yolundan hiç şaşmaması beni derinden korkutuyordu. Saçı beyazdı, boya mı gerçek mi olduğunu anlayamamıştım.

Nihayet bu korku dolu yolculuk bittiğinde yere indim ve ondan uzaklaştım. Bana öylece bakıyordu, vücudumun her karışını inceliyordu. Rahatsız olduğumu belirtmek için kıpırdandım.

"Simsiyahsın." dedi.

"Benden bir farkın yok." diyerek cevap verdim. Kaşlarını havaya kaldırdı ve sırıtmaya başladı. İşaret parmağını kalbimin tam üstüne dokundurdu.

"Senden çok farklıyım kırmızı kalpli insan."


The Diary Of Jane | CliffordKde žijí příběhy. Začni objevovat