***
"Lavinia kızım," diyen annemin sesini duydum. Önce tanıyamadım ve gördüğüm uçsuz bucaksız karanlığa doğru baktım. Etrafımda döndüm. Bir hareket, bir yaşam belirtisi aradım ama hiçbiri yoktu. Yine karanlığın içine, ıssız noktalara gömülmüştüm. Rüyalarım bile renkli değildi. Rüyalarımda bile karanlık vardı.
"Kızım," diye mırıldandı yeniden. Sesin nereden geldiğini anlamak için etrafımda döndüm ama ses sanki zihnimden geliyordu. Karanlıktı. Çok karanlıktı ve annemi bulamıyordum. "Kızım ne olur uyan," dedi. Anlayamadım. Ne olduğunu anlayamadım ve bu rüyadan uyanmak istemedim. Annemin sesini daha fazla duymak istedim. Gerçek yaşamda duyamadığım sesini rüyalarımda duymak istedim.
"Anne ne olur konuşmaya devam et," diye çaresizce konuştum ve anneme yalvardım. Karanlığın içinde yürümeye başladım. Nereye gittiğimi bilmeden öylece yürüdüm. "Ne olur sesini daha fazla duymama izin ver..."
Bir daha hiç ses gelmedi. Karanlığın içine daha da gömüldüğümü hissettim. Korku ve yalnızlık yeniden üstüme çökmeye başladı. Gittiğim ve yürüdüğüm her taraf aynıydı. Karanlıktı ve ıssızdı. Zemini bile göremiyordum. Ayaklarımın altında zemin yokmuş gibiydi. Sanki boşlukta yürüyordum. Göremiyordum hiçbir şey. Yine yalnızlığa terk edilmiş ufak bir çocuğa döndüğümü hissettim. Küçüklüğüme geri dönmüştüm.
Küçüldüğün zaman karanlık üstüne daha çok gelirdi. Öyle olmuştu. Bedenim küçüldü ve karanlık beni yutmak istercesine üstüme gelmeye başladı.
"Anne!" diye korkuyla bağırdım. Artık rüyamda yetişkin olan Lavinia değildim. Korkmuş olan, çaresizce annesine seslenen küçük bir çocuktum. Ellerime bakmaya çalıştım ama ellerimi göremedim. Bedenime bakmaya çalıştım ama bedenimde yoktu. Karanlığın içinde duruyordum ama bedenim yoktu. Hayalet gibiydim. Buradaydım ama aslında farklı bir yerdeydim.
Ağlamaya, hıçkırmaya ve korkuyla bağırmaya başladım. "Anne, anne! Ne olur geri gel!" diye bağırıyordum. Sesim her tarafta yankılanıyordu. Karanlığı kırmak ister gibi bağırıyordum. Ne karanlık kırıldı ne de annem geri geldi.
Yetişkin olan Lavinia'ya ölülerin bir daha gelemeyeceğini öğretmişlerdi ama küçük çocuk olan Lavinia'ya kimse ölülerin gelemeyeceğini öğretmemişti. Kendisi büyüdükçe öğrenmiş, öğrendikçe bu gerçekliğin altında sıkışmıştı.
Karanlığın içinde yeni bir ses duydum. "Kelebek," diyordu. Bana sesleniyordu. Auria bana sesleniyordu. Yeniden etrafımda döndüm ama onu göremedim. Etrafa baktıkça gördüğüm tek şey karanlıktı ve ben karanlığı görmek istemiyordum. Yere dizlerimin üstüne çöktüm ve ufacık bedenimi daha da küçülttüm. Çaresiz ve korku dolu halde kendi bacaklarıma sarıldım. Başımı eğdim ve yüzümü dizlerime yasladım.
"Kelebek, karanlığı yok edebilirsin," diye yeniden konuştuğunda başımı hayır anlamında salladım. "Yapamam, karanlığı yok edemem. Kaybetmek istemiyorum," diye konuştum ama neyi yapıp yapmayacağımı bilmiyordum. Sadece korkuyordum. Karanlığın içinde çok şeye sahiptim. Karanlık korkutucuydu ama karanlığın içinde yaşamaya alışmıştım. Aydınlıkta hiçbir şeye sahip değildim. Yapamazdım. Yaşayamazdım aydınlıkta.
"Bazı şeyleri kazanmak için bazı şeyleri kaybetmelisin kelebek... Karanlığı kaybet ki aydınlığı kazan," dedi. O an omzumda bir el hissettim. Başımı kaldırdım ve onun karanlıkta gözüken su yeşili gözlerine baktım. "Ben kazanmak istemiyorum," dedim. O an bedenim büyüdü ve yeniden yetişkin olan Lavinia'ya döndüm. "Ben sadece nefes almak istiyorum."
Bana baktı. Gözleri gözlerime odaklandı ve dudaklarında minik bir gülümseme oluştu. Omzumda duran elini çekti ve bana uzattı. "Öyleyse elimi tut ve nefes al kelebek," dedi. "Senin nefeslerin olmama izin ver." Uzattığı eline baktım. Normalde olsa koşulsuz şartsız tutacağım elini o an tutmak istemedim. Korktum ve endişelendim. Gözlerine ve yüzüne baktım ama hiçbir duygu yoktu. Öylece duruyordu. Elini ne geriye çekti ne de indirdi. Öylece durmaya devam etti.
YOU ARE READING
Ve Kelebek Ölür -TAMAMLANDI-
Teen Fiction15 yaşında annesinin intiharına tanık olduktan sonra Lavinia'nın dünyası sessiz bir deliliğe sürüklendi. Yıllar geçse de o günün yankısı zihninde hiç susmadı. Her aynada annesinin gölgesini, her sessizlikte kendi çığlığını gördü. Yaşamak, onun için...
