Sasha, Mark'ın ona dinlettiği şarkıdan insanlığın ruhunun karanlık tarafını beslemek için bencilce oyunlar oynadığı anlamını çıkarmış ve bunun sonucunda dünyaya çıkınca kötülüğü yenmek için çabalayacağını söylemişti. Herkes Sasha gibi olabilirdi. Korkup düşüncelerini zincirlemek yerine, bununla savaşmaya adayabilirlerdi kendini. Elbette istisnalar olacaktı. Elbette bir yerde, tek düşündüğü kendisi olan, iğrenç insanlar olacaktı. Onlardan Groundiam'da da yok muydu zaten? İnsanın en büyük korkusu kendisiydi ve benliğinden kaçabilmesi mümkün değildi. Halk korkularını kafesleyerek güvende olduğunu sanıyordu ancak eğer kilidi açarlarsa, korkular toz olacak ve onları rahat bırakacak, başka bedenleri esir almak üzere gözden kaybolacaktı. 

 Melanie'nin buldukları ise, bu kitap değil, Freddie'nin bizzat yazdığı, kişisel günlüğüydü. Eğer Groundiam'ın toprak duvarları onun hatıralarını kör ederse diye, tanıdığı, düşündüğü, bildiği her şeyi yazmıştı. Asırlardır kimsenin onları keşfetmemiş olmasına şaşıyordu Mel. 

 Pembe Dallı Çiçekler'den yapılmış parçalardan birini çekip aldı. 

 Bebek

 Groundiam gitgide büyüyor. Daha bugün, Diana ve Tom'un ikizleri oldu, o kadar sevimliler ki! İsimlerini hep birlikte koyacağız. Herkes çok mutlu ve o kazanın izlerini taşıdığımız halde huzurluyuz. Dışarıdan gören birisi, iki yıl önce o patlamadan sağ kurtulan insanlar olduğumuzu anlamaz. Her şey bir düzene girmeye başladı ve burası büyük bir şehir olma yolunda ilerliyor. Kulübeler için malzeme bulabildik. Her şey için malzeme bulabiliyoruz! Burası yaşamak için biçilmiş bir kaftan gibi. Geleli çok olmamasına rağmen hayatımızı kurduk. 

 Bazen Groundiam'ın nasıl oluştuğunu düşünüyorum. Yerin altında, bir şehir büyüklüğünde koca bir arazi. Bu kimsenin aklına gelmezdi sanırım. Bir mucize olmalı, varoluşu hala sırrını koruyor ama önemli olan da güvende olmamız değil mi zaten? Eh, üzümü ye, bağını sorma demişler!

 Melanie biraz daha arka sayfalara baktı, kağıtlar kronolojik sıralamaya göre dizilmişti. Yıllar geçtikçe, her şey ilginçleşiyor ve anlam kazanıyordu. Freddie, Michael'ın, bu dünyadaki en iyi dostunun ölümünden sonra hiç yazmamıştı. Michael'ın nasıl öldüğü anlatılmıyordu, Melanie merak etmişti. Acaba o zamanlar da Dianorminia hastalığı var mıydı? 

 İlgisini çeken bir sayfa bulduğunda durdu. 

 Dünya

Dünyanın son derece berbat bir sisteme sahip olduğunu düşünmemin yanı sıra, aslına bakılırsa orayı özlemiyor değilim. O kazada ölmek yerine, Groundiam'ı bulmamız müthiş bir şans oldu ancak yine de, kurtarılıp tekrar oğluma kavuşmayı tercih ederdim. Bu artık imkansız. Peter hep kalbimde yaşayacak, her şeyimle onu ve Nerissa'yı seveceğim. Onların yanı sıra, dünyadaki bazı güzel şeyleri de tekrar görmek isterdim. Mesela, günbatımını.. Tüm o renklerin birbirleriyle dans edişini.. Groundiam yaşanılabilir bir yer ancak insan ara sıra yukarıyı özlemeden yapamıyor. Keşke hayat bizi buraya gelmek zorunda bırakmayacak kadar adil olsaydı. Ama değil. 

 Günbatımı da neydi? Melanie bilmiyordu ancak şimdiden heyecanlanmıştı. Ah, dünyaya gitmek zorundaydı! İnsanlığın yokolmaya yüz tuttuğu zamanlarda bile Freddie oraya dönmek istemesini sağlayacak bir şeyler bulabilmişse, demek ki gerçekten çok eşsizdi dünya. Üst dünyayla ilgili başka bir şeyler aradı ama yoktu. Freddie'nin yaşadıklarından, düşüncelerinden ibaretti her şey. Okumak eğlenceliydi ama okula geç kalacaktı. Hemen oradan indi ve kulübeye girip örtüsünün üzerinde kıvrıldı. İşte o anda, aklına geldi. Hah! Neden yazıları yanına almamıştı ki? Örtüsünün altında veya elbiseninin cebine, saatini sakladığı yere koyabilirdi. Mark dünyadan getirdiği bir elektronik aygıtı saklamış, onu kullanmış ve de kimseye yakalanmamışsa Mel de bunu yapabilirdi. Keşke bunu daha önce düşünseydi. 

Yeraltı GüneşiWhere stories live. Discover now