"Önce benimle düzgün konuş, emrilerime karşı gelemezsin. Sözümü kesemezsin. Sözümden dışarı tek bir adım atamazsın. Diğer konuya gelirsek, evet! Benimle evleneceksin. İster seve seve ister zorla. Ama sen benim karım olacaksın!" Nefes alış verişim sıklaşmıştı. Gözlerim dolmuştu. Yaşlar teker teker
akmak isterken izin vermemeye çalışıyordum. Ağlama, ağlat. Ağlama ağlat. Anneme verdiğim sözü tutacaktım. Ağlamayacak, ağlatacaktım. Buruk bir şekilde gülümseyip yerimden kalktım. İki adım atmıştım ki sesini duydum.

"Yemek daha bitmedi, otur." Demek bitmedi. Peki. Geri dönüp masa örtüsünün bir ucundan tuttum. Ezranın gözlerinin içine baktım. Hiç istifini bozmadan masada oturmaya devam etti. Arkamı dönüp kendi bedenimle birlikte masa örtüsünü de çektim. Masanın üzerindeki herşey büyük bir gürültüyle yere düşerken arkamı dönmeden Ezraya seslendim.

"Yemek bitti, sana afiyet olsun Ezra Erdem !"

Merdivenlere yönelip odama çıktım. Kapıyı kilitledikten sonra kendimi yatağa atıp tuttuğum göz yaşlarımı sessizce azat ettim. Burada olmak zaten büyük bir eziyetken bir de onunla evlenmek !. Ben buraya ileriyi düşünmeden geldim. Ne olacaksa olur demiştim ama evlilik, o adama ait olduğumu belgelerdi resmen. Her genç kız gibi bende evlilik hayali kurdum. Sevdiğim adamla, yanımda ailemle, mutlu bir evlilik yapacaktım. Şimdi ise hayalim kabusa dönüşmüştü.

Yatağımdan doğrulup Mirayı aradım. İkinci çalışta açtı.

"Abla, kaç kez aradık neden açmadın ! Bir sorun yok demi ?" Sesi nefes nefese ve telaşlıydı.

"Merak etme ablacığım. Uyumuştum bir ara o sırada aramışsınız, duymamışım."

"İyisin demi ? Sesin kötü geliyor sanki ?" Cam pencerelerden birini yana kaydırarak açtım. Balkona çıkıp temiz havayı içime çektim.

"İyiyim birtanem. Uykudan uyandım ya o yüzden sesim öyle. Beni boşver siz nasılsını?"

"Biz iyiyiz. Annem ve babam salondalar. Ben odamdayım dediğin gibi bir çalışma programı hazırladım kendime, ders çalışıyordum." Gülümsedim, Mira ders çalışmayı sevmezdi. İşi gücü aylaklık yapmaktı onun.

"Aferin prensesim..." Kısa bir sessizlik oldu. "Abla, şey... O nasıl biri ?" Balkonda bulunan tekli koltuklardan birine oturup orman havasını içime çektim.

"Ezra Erdem, aslında nasıl biri bende bilmiyorum. Öyle konuşmadık." Yalan, uyuz, pislik, gıcık ve öküzün önde gideni. Bir kaç tuş sesi ve ardından Miranın çığlığını duydum. Korkuyla ayağa fırladım.

"Mira! İyi misin ne oldu ? Bir şey mi oldu ? Mira !"

"A-abla... Bu adam çok yakışıklı." Kaşlarımı çattım.

"Kim yakışıklı, kızım ne saçmalıyorsun ?"

"İnternetten baktım, abla bu adam çok yakışıklı. Yani hiç olmazsa korktuğumuz gibi yaşlı,kel ve göbekli değil. "

"Yakışıklı olabilir ama uyuzun teki. Emir vermeyi seviyor, kendisi bir halt beceremiyor." Mira kıkırdayınca bende güldüm. Ben bu zamana kadar kimse hakkında bu şekilde konuşmamıştım. Ama pislik mafya bozuntusu sayesinde yapmadığım şeyleri yapıyordum ve emindim ki daha da yapacaktım.

"Abla sana bir şey söyleyeyim mi ? Bu adamın peşinde allah bilir ne kadınlar vardır."

"Bana ne Mira. İster ki tüm dünya peşinde olsun, ben onun peşinde değilim. "

"İki ay sonra da bu lafının arkasında durabilirsin ne âla." Mira gülerken kaşlarımı çattım ama bir şey demedim.

"Neyse kapatıyorum ben. Sen de gidip dersine çalış." Annemlere selam söylemesini söyleyip telefonu kapattım.

ŞebefruzWhere stories live. Discover now