"Özür dilerim, çok özür dilerim..." Bu koca çınar şimdi küçük bir fidan kadar savunmasız ve güçsüzdü.

"Lütfen baba... Kızma kendine. Nefret etme kendinden. Benim içinde üzülme. Çünkü sana söz veriyorum ki ailemi bu duruma düşürdüğü için o pislik mafya bozuntusundan intikamımı alacağım. Sahip olduğu en değerli şeyleri ondan alacağım. Ben senin prensesin, Sedef Serenin kızıyım. Ben. Hira Serenim !" Beni daha bir sıkı sardı bu kollar. Son kez değildi bu ayrılış, daha ne ayrılışlara, ne kucaklamara göğüs gerecekti bu bedenler.

Babamdan ayrılarak vestiyerden deri montumu aldım. Bugün hava esiyordu, soğuk değildi ama yine de ürpertiyordu bedenimi. Dar mavi kotumun üzerine beyaz tişört giymiştim. Ayağımda düz taban spor ayakkabılarım vardı. Son anda portmanto da ki ayakkabılıktan yüksek topuklu ayakkabılarımı çıkarıp onları giydim. Annem haklıydı topuklu ayakkabı bir bayanın özgüveninin olduğunu gösteren bir silahtı.
Son kez arkama baktım. Annemin yüzündeki gülümseme beni de gülümsetti. Biliyordu, ben güçlü biriydim.

Evimden, büyüdüğüm bahçeden ayrılıp kapıda bekleyen siyah Jeep'e bindim. İlk kez çalışma odasında gördüğüm adam da ön tarafta ki yolcu koltuğuna bindi. Şoförde binince araba havaalanına doğru hareket etti.

Sessizliği adam bozdu. "Daha önce tanışmadık, ben Ayhan. Patronun sağ koluyum. Yıllardır yanında çalışıyorum. Bundan sonra sizin de emrinizdeyim." Çantamdan siyah güneş gözlüklerimi çıkartıp taktım. Amacım adama umurumda değilsin görünümü vermekti. Öyle oldu da. Ben son kez İzmiri izlemeye devam ederken o da bir şey demeden önüne döndü.

***

Pislik mafya bozuntusu özel uçağını gönderdiği için havaalanında uçuş saatini beklemek zorunda kalmamıştık. Bir saat sonra İstanbuldaydık işte. Bedenin ayrılması kolaydı ama ruhun ayrılması çok zor oluyordu be.

Havaalanının iç hatlar çıkış kapısından çıkıp bizi bekleyen yeni bir Jeep'e bindik. Adam da ne para varmış ki her seferinde ayrı bir araba geliyordu. Bu sefer bir araba yerine iki araba vardı. Diğer arabada siyah takım elbiseli adamlar vardı. Dikkat ! Mafya var diye bağırıyorlardı resmen.

İzmire göre İstanbul da havalar sıcaktı. Deri montumu çıkarıp yan taraftaki boşluğa koydum. Dışarıyı seyre daldım. Ama bu sefer manzarada İstanbul vardı. Faruk haklıydı aslında, İstanbulun güzel tarafları da vardı. Faruk ! İstanbula gelirsen ara demişti. Bu şartlar altında gelmeyi planlamamıştım ama aramam iyi olabilirdi. Bu şehirde bana iyi gelen birisinin olması burayı daha da katlanabilir bir hale getirebilirdi.

"Küçük hanım, geldik." Önce kapımı açan şoföre daha sonra Ayhana baktım. Çantamı ve deri montumu alıp arabadan indim. Soğuk bir şekilde Ayhana baktım.

"Benim adım Hira. Öyle sıfatlarla seslenmeyin." Başıyla onaylayıp gülümsedi. Ayhan önde ben arkada çok büyük bir eve girdik. Girişte tavandan sarkan çok büyük bir avize vardı. Fazla pahalı ve aşırı abartılıydı.

"Patron bu tarafta, sizi bekliyor..." Tanışalım bakalım şu karı kız meraklısı yaşlı pislik mafya bozuntusu ile.

Adımlarımı olabildiğince yavaş tutup Ayhanı takip ettim. Ben etrafı incelerken bir gövdeye çarpmamla durdum. Ayhan dönüp bana bakınca gülümseyerek önümden çekildi. Camın önünde bahçeyi izleyen adama afallayarak baktım.

Siyah kumaş pantolon, vücuduna oturan ve kolları dirseklerine kadar katlanmış beyaz bir gömlek. Siyah ayakkabılar, pahalı bir saat. Bu adam mafya olamayacak kadar genç ve... Yakışıklıydı.

Peki, doğruyu söylemek gerekirse karşımda ultra yakışıklı birini beklemiyordum. Daha çok gömleği zorlayan bir göbek, kısa bir boy ve kel bir adam bekliyordum. Eve kendimi buna bile hazırlamıştım ama karşımda gördüğüm adama hazırlamamıştım. Karşımda ki adamın gömleği zorlanıyordu ama göbekten değil kaslarındandı. Ayrıca kısa boylu değil uzun boyluydu. Kel de değildi onun yerine insan da saçlarını elleme hissi getiren sarı, kumral karışımı saçları vardı.

Adamı dikizlemeyi bırakıp onun ki gibi soğuk ve sert bir yüz ifadesi takındım. Ama onda durduğu gibi ürkütücü duruyor mu bilmiyorum.

"Bir birimize daha böyle bakacak mıyız ?" dedim alayla.

"Kim olduğumu az çok bil-" sözünü kestim. "Kim olduğunu bilmiyorum. Bilmekte istemiyorum." Vücudu gerildi. Sinirleniyor muydu ?

"Kim olduğumu, kimin olduğunu bilmen lazım Hira..." İsmim dudaklarından dökülürken dua gibi geldi kulaklarıma. Kimin olduğum mu demişti o biraz önce ? Kaşlarımı çattım.

"Ne diyeceksen daha sonraya sakla. " bir el işareti ile Ayhan dışarı çıktı. Daha sonra yavaş yavaş bana yaklaşmaya başladı. Ayaklarım beynime geri git sinyali gönderirken beynim ısrarla reddediyordu.

"Ben... Ezra Erdem. Türkiyenin en güçlü mafyasıyım. Kurallarıma göre oynanmayan oyunları bozarım, kendi kurallarımla tekrar yazar tekrar oynarım. Ve sen Hira Seren... Ezra Erdeminsin. Bunu öyle sahiplenmek için söylemiyorum. Bu bir kural, bir gerçek." son cümleyi fısıldamıştı kulağıma. Vücudumu bir ürperti yalayıp geçti.

Ezra benden uzaklaşıp tekrar bahçeyi seyretmeye koyuldu. Beyin nöronlarım tekrar çalışmaya başlayınca kendime geldim.

"Senin kurallarının oynandığı oyunda ben oyuncu olmam Ezra bey !" Başını geriye atıp kahkaha attı. Gözlerimi kaçırmak zorunda kaldım çünkü... Herif çok güzel gülüyor be!

"Sen benim oyunumda başroldesin güzelim." Sinirle derin bir nefes aldım.

"Dinlenmek istiyorum. Nerede kalıcam ben ?" Bir şey demeden merdivenlere yöneldi ben de peşinden.

İkinci kata geldiğimizde bizi uzun bir koridor karşıladı. Koskoca koridorda sadece iki kapı vardı. Solda ki kapıyı açarak geçmemi sağladı. Odaya girdiğimde bir afallama daha yaşadım. Ev o kadar pahalı ve abartılıyken odam o kadar sade ve şıktı. Manzarası ormana bakıyordu. Ev şehir merkezinden uzakta olduğu için boğaz manzarası yoktu ama ormanın manzarası bu boşluğu kapatıyordu.

Odanın ortasına ilerledim. Tam karşımda ki duvar boydan boya camdı. Küçük bir balkonu vardı. Sağ tarafta büyük yuvarlak bir yatak ve beyaz yatak takımı. Sol tarafta iki kapı ; büyük ihtimal biri banyo diğeri giysi odasıydı. Yerde el işlemesi olan bir halı vardı. Arkamı döndüğümde gözlerim şaşkınlıkla açıldı. Bir duvar da boydan boya duvar kağıdı olarak benim fotoğrafım yapıştırılmıştı. Tuvalet aynası ve masası yatağın olduğu kısıma konulmuştu.

"Beğendin mi ?" Ezra tek omzunu kapıya dayamış beni seyrediyordu.

"Fena değil" bayıldım ! Demeyeceğim tabi ki. O da güzel olabilirdi ama o herif hâla pislik mafya bozuntusunun tekiydi. Sırıtarak yerinden doğruldu. Kapıyı kapatıp çıkacakken durdu. Sırıtarak bana baktıktan sonra,

"Herkesin oyuncu olduğu yerde, yönetmen olmak ayrıcalıktır." Deyip kapıyı kapatarak çıktı.
-----------------

ŞebefruzWhere stories live. Discover now