Bölüm 24: TUTSAK

Start from the beginning
                                    

"İşin en güzel yanı... Aras senin için buraya gelecek ve Kûra ile üçünüz güzel dakikalar yaşayacaksınız," dediğinde yanağımın iç kısmını ısırarak gülümsemeye devam ettim. Tamer'e karşı tepkisiz kalabiliyor olsam da iş Kûra'ya gelince farklılaşıyordu. Kûra da ondan korkmamı tetikleyecek bir şey vardı ve ben bu şeyin ne olduğunu bir türlü çözemiyordum.

"Aras buraya gelirse... Kimin, kimle güzel dakikalar yaşayacağı belli olmaz," diyerek cevapladım Tamer'i ve omuzlarımı dikleştirerek iyice geriye yaslandım.

Tamer bu hareketlerime karşın yanağıma sert bir tokat indirdiğinde başım sağ tarafıma düşmüştü. İstemsiz bir şekilde gözlerim dolduğunda yaşadığım déjà vu hissi ile Tamer'e baktım. Ağzımda birikmeye başlayan kanı dudaklarıma kadar getirdikten sonra sadece Tamer'in bana yaklaşmasını bekledim. Yaşadığım déjà vu hissiyle içten içe Ekrem'in bir şekilde bir yerlerden çıkıp beni kurtarmasını dilemiştim.

Hep öyle yapardı. Ne zaman Tanem'le başımız belaya girse, Ekrem bir şekilde bizi kurtarırdı. Her zaman.

Tamer, "Benim karşımda, kelimelerine dikkat edeceksin," derken her kelimesinde biraz daha yaklaşmıştı bana ve bunu fırsat bilerek ağzımdaki kanlı sıvıyı Tamer'in yüzüne doğru tükürdüm. Sol eliyle yüzünü silerken bana öfke dolu bakışlar attı ve bir kez daha tokat atmak için elini kaldırdığında, "Seni öldürürüm," olarak gelen ikaz ile eli havada kaldı. Sırıtmaya başladığımdaysa sinirle arkasına dönerek kapıdaki kişiye baktı.

Kûra Aksoymaz. Sinir bozucu gülümsemesi ve üstüne tam oturmayan takımıyla elleri ceplerinde, tek omzunu kapıya yaslamış bir şekilde duruyordu.

"Bir daha Hazar'ıma vurmaya kalkışırsan... Seni öldürürüm Tamer," diyerek doğruldu ve odanın ortasına adımlamaya başladı. Bana attığı her adımda tehlike ve anlamsızlık sezsem de bir şey söylemedim, herhangi bir tepkide bulunmadım. Sadece dudaklarım uyuşuncaya kadar sırıttım ve gözlerimi Tamer'den ayırmadım.

Tamer kasılan çenesiyle Kûra'ya bakmaya başlamıştı. "Kûra," dedi uyaran bir sesle. "Onu mu koruyorsun?" diye sordu aynı uyaran ses tonuyla. Kûra omuz silkerek, "Aras gelene kadar kimse ona dokunmayacak. Şimdi çık buradan," dedi ve önüme bir sandalye çekerek bacaklarını açıp sandalyeye ters oturdu. Gözlerimi Tamer'den alıp, Kûra'ya bakmaya başladım bu sefer de.

Kûra gözlerimiz kesiştiği anda, "Dudağın kanıyor," dedi. Bir şey söylemek yerine dudağımın sızlayan tarafına dilimi değdirdim ve ağzıma gelen metalik tatla suratımı buruşturdum. Kûra da bu halime sırıtarak karşılık verdi, daha sonra elini kaldırarak, "Çıkın," dedi. Tamer bir süre Kûra'ya baktıktan sonra son kez bana bakarak odadan çıktı. Peşi sıra birkaç takım elbiseli adam daha odadan çıktığında Kûra ile yalnız kalmıştık ve benim ellerim bağlıydı...

Yutkunarak başımı hafifçe geriye sarkıttım ve tepeme inen sarı lambanın etrafında dolaşan kelebeği takip etmeye koyuldum. Kûra oldukça sessizdi ve üzerimde gezinen gözlerini görmesem bile hissedebiliyordum. Beni inceliyordu ve bu rahatsız edici bir şeydi.

"Deniz Hazar..." diye mırıldandığında kelebeği takip etmeyi bırakarak Kûra'ya döndüm. Yüzünün bir kısmı kararıp bir kısmı aydınlanırken gözümde izi kalmış olan kelebek şeklinin Kûra'nın yüzünden geçişini izledim.

"Konuşmayacak mısın?" demesiyle saçlarının tonunu incelemeyi bir kenara ittim ve "Ne konuşacağız?" diye sordum. Kûra etrafa göz attıktan sonra, "Kamera ve ses kayıt cihazı yok... Sadece bir hoparlör var. İstediğini konuşabiliriz," dediğinde, "Aman ne güzel," diyerek cevapladım onu. Bana garip bir ifadeyle baktığında kalp ritmim tekrar değişmiş ve rahatsız edici bir hıza ulaşmıştı.

YERALTIWhere stories live. Discover now