Haritanın peşinde - 13

En başından başla
                                    

"Belki de özgürlüğü arayarak hata ediyoruz." dedim, uykulu bir sesle. "Özgürlük, gökyüzündeki yıldızlar gibi, sadece uzaktan izlemek ve umut etmek için var belki de."

Elimi tutup parmaklarını parmaklarımın arasına doladığını hissettim. 

"Eğer öyleyse bir ömrü ziyan ettim demektir." dedi, fısıltıyla.

Uyumadan önce rüzgarın kulaklarıma taşıdığı son cümle buydu.

Karavandaki yatağımda kollarımı kendime sarmış bir halde uyandım. Üstüm açılmıştı, sabah serinliğinde üşümüştüm. Karavan dün sabah olduğu gibi bomboştu. Bu kez yataklar yapılmış, karavan düzenli bırakılmıştı. İkinci gün olmasına rağmen buna alışıyordum, artık içim eskisi kadar burkulmuyordu. Üzerimi değiştirip rahat bir pantolon ve uzun bir gömlek giydim. Çantamın içindeki siyah çorapları gördüğümde, taslak olarak çizdiğim haritayı hatırlayarak kıvrılmış kağıdı dışarı çıkardım. 

Yatağın suntalarına yaslanıp birebir geçirdiğim çizgileri ve işaretleri inceledim. Çarpılardan biri yuvarlak içine alınmıştı ve haritaya göre, kutu şeklinde resmedilmiş bir yapının arkasında - yapının önünde okuyamadığım bir isim yazılıydı - ve Tahn Gölü'nün yakınlarındaydı. 

Aras'ın aldığı botları ince çoraplarımın üzerine giyerken, aklımda dolaşıp duran isteğin önüne geçmeye çalışıyordum. Güvenli olmazdı, evet kesinlikle güvenli değildi. Yine de hiçbir şey yapmadan beklemekten daha kötü de değildi. Her şeyden önce, haritayı yorumlayabilen ve beni çarpılardan birine götürebilecek birine ihtiyacım vardı. Gerisi, akşam düşmeden önce sirke dönmek ve o gün dışarıda olduğuma dair tüm kanıtları ortadan kaldırmakla tamamlanmış olacaktı. Çakıyı ve Kote'un verdiği telefonu, gömleğin üzerine giydiğim kolsuz ceketin ceplerine yerleştirdim.

Karavandan çıkıp dalgın bir yürüyüş tutturdum. Elimdeki kağıt, rüzgarın etkisiyle çırpınıyordu. Kimden yardım isteyebilirdim? Kimden? Aklımdan milyonlarca olasılık geçti. Sonunda hareketlerim durmak üzere olan bir makine gibi ağırlaştı. Zihnimde birinin resmi belirdi. Koşar adımlarla karavana geri dönüp Neil'in verdiği kartı aramaya başladım. Kıyafetlerimin ceplerine, çantamın köşelerine, her yere baktım. Nihayet bulduğumda aradan on beş dakika geçmişti. 

Boğazımı temizleyerek sakinleşmeye çalıştım. Neil'in hala buralarda olma ihtimali düşüktü yine de umutsuz sayılmazdım. Hirona askerlerinden biriyle uluslararası bir suçun peşine düşmek mantıklı değildi, hatta mantıksızlığın daniskasıydı! Öte yandan bir askerle dolaşmak güvenliğimi garanti ederdi. Ne yapmaya çalıştığım konusunda tüyo vermezsem sıkıntı çıkmazdı. Tıpkı diğerlerinin benim üzerimde uyguladığı strateji gibi. Konuşmaktan kaçın ve sadece eşlik etmesini sağla.

Numarayı telefona tuşlarken, her şey yolunda dedim kendi kendime.

Telefon üç kez, uzun uzun çaldıktan sonra açıldı. 

"Efendim?" Ses, uykuluydu. Çekinir gibi olsam da telefonu kapatmak için artık çok geçti.

"Neil." dedim, tereddütle. "Ben Mavi. Hatırladın mı? Hani şu - "

"Hatırladım." Hattın öteki ucunda, kıpırdanmalar ve hışırtılar duyuldu.

"Pekala." dedim, kafamı toparlarken süre kazanabilmek için. "Hala buralarda mısın? Yani ana karada."

"Evet." dedi. "Bir haftalığına karadayım."

"Şey." Öksürdüm. Niye bu kadar gergin hissediyordum? Sanki suç işliyormuş gibi. Yoksa işliyor muydum? "Görüşebilir miyiz, diyecektim? Gitmek istediğim bir yer var ve - "

Su CinleriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin