1.Bölüm

216 60 9
                                    

Multimedya resmi : Tuna

" Tuna'nın ağzından"

"Lanet olsun baba ben bu okulda okumak, o şehre gitmek istemiyorum. Beni bu şehirden ayırma."

"Beni anlayacak yaştasın Emre. Ben bir okul müdürüyüm ve o okulda göreve başladım senin de benim görevli olduğum okulda okumanı istiyorum, anladın mı beni? Seni burda bırakmak gibi de bir niyetim yok."

"O kadar tanıdık arkadaşın var, bana bir yurt ayarlayabilirsin değil mi?" Sesim sert ama kısıktı.

"Yanımda okumanı istiyorum. Tartışma burda bitmiştir, odana çık ve valizini hazırla."

"Ya eşyalarımız?"

"Orda dayalı şekilde bir ev bizi bekliyor. Burdaki ev burda kalacak. Tatillerde belki buraya gelebiliriz ha ne dersin?" Sesi nazik ama emir vericiydi.

Yalancı diye geçirdim içimden. "Sen, dayalı döşeli bir ev olduğu için değil, annemden kalan parçaları etrafında görmemek için bu evi taşıtmıyorsun.
Senin yüzünden ölen annemin.."

Bu sözü her söylediğimde sanki ilk defa duyuyormuş gibi, şaşkınlıkla bana bakıyordu. "Annenin ölümüyle benim bir alakam olmadığını biliyorsun ve onu ne kadar çok sevdiğimi de evlat. Hastalığının ne olduğu teşhis edilemedi." Bu defa bağırmaya başlamıştı.

"Ben sadece annemin rahatsız olduğunu bana söylemeyen ve ölebileceğini bilmesine rağmen beni Amerika'ya okumaya yollayan, annemin neden öldüğünü hastalığının ne olduğunu bana anlatmayan bir baba biliyorum. Ben annemin ölüm sebebini öğrenmedikçe katil benim gözümde sensin anladın mı?" Hızla odadan çıkıp babamın çalışma odasının kapısını sertçe çarptım.

Onun katil olmadığını biliyordum ama annemin ölüm sebebini öğrenmek istiyordum. Hastalık diyip tutturdukları şu meçhum adsız hastalığın ne olduğunu.

Babamın, annem öldükten sonra siyah saçları iyice ağarmış, gözleri yüksek dereceli gözlük takacak kadar zayıf düşmüştü. Bu şehirden, annemin anılarının bulunduğu bu evden ayrılmak istemiyordum ancak ona da karşı gelemezdim.

Odama çıkıp valizimi ayarlamaya başladım. Tüm elbiseleri, pantolonları ve ayakkabı gibi malzemeleri üç, dört valize gelişi güzel tıktıktan sonra en üst küçük valizime, annemden bana kalan saati ve evleneceğim kişiye vermemi istediği aileden yadigar yüzüğü koydum.

Saatin içinde tam ortada bulunan taş ile yüzüğün taşı aynıydı. Taşlardan pek anlamazdım ancak bu taşın akmavarin taşı olduğundan emindim. Su gibi parlak, saf ve temiz ancak güçlü. Tıpkı annem gibi.. Onu özlüyordum. Ölürken bile yanında olamamıştım, son kez Tunamm diyişini duyamamıştım. Derin bir nefes alıp başka elbise kalmadığından emin olduktan sonra hızla aşşağıya inip, VW-Amarok marka gri arabama atladım. Telefonu kaldırıp Arda'nın numarasını tuşlayıp "herkes beş dakikaya bizim mekan..."

"Anlaşıldı" deyip kapattı. Arkadaşlarım üzerinde bir liderliğim söz konusuydu. Babam müdür olduğu için ve yakışıklılığım sayesinde gittiğim her okulda popülerdim.
Kızlar benim sevgilim olmak için bir biriyle yarışırlardı ancak henüz gerçek aşkımı bulamamıştım o gelene kadar da boş kalmamak için kendime oyuncak diye saydığım kızlarla çıkıyordum.

Eğlenceli miydi? (Evet). Grursuzca ve kalp yakıcımıydı? Yine evet ama alışmıştım bir kere kızsız yapamıyordum. Eğlence benim göbek adımdı. Kızlar ise eğlence kaynağım.

Bizim mekana vardığımda herkes çoktan toplanmış birbirlerine merak dolu bakışlar atıyorlardı. Beni görünce ayağa kalktılar. "Oturmayacağım" dedim. Sizinle vedalaşmaya geldim. Topluluktan bir " ne? Şaka mı bu? " uğultusu yükselirken şuan yeni oyuncağım olan Ceren aradan çıkıp boynuma atıldı.

"Lütfen şaka olduğunu söyle bizi bırakıp gidemezsin."

"Şaka değil tayin yüzünden babamla gitmek zorundayım, hepinizi çok özlüyeceğim."

Ceren "bebeğim bende seni çok..."

Sözünü kesip "senin özlemene gerek yok Ceren" diyince anlamayan bir şekilde bana baktı. "Ayrıldık. Bitti. Kendine yeni birini bul" göz kırpıp boynuma sarılı ellerini indirdim. "Görüşürüz" deyip çıktım.

Tam arabayı çalıştırmışken en yakın arkadaşım can yoldaşım Arda yolcu kapısını açıp bindi. Ona en çok muhtaç olduğum zamanları çok iyi biliyordu.

Direkt gaza basıp bizim eve sürdüm. "Kararlısınız gitmeye?"

"Evet"

"Ceren sen çıkarken seni bırakmıycam falan diye bir şeyler fısıldıyordu. Senin arkandan o şehre gelirse hiç şaşırma" gülümsedim. "Sorun değil, yeni sevgililerimle beni görünce bu şehre geri döner."

"Onları yolmadan dönerse sevinirim" bunun üzerine ikimizde kahkaha attık.

"Seni özlüyeceğim kanka"

"Dost, gel buraya" sağ ellerimizi birleştirip sıkıca tuttuk. "Bu bağ hiç kopmaz, zengin çocuğuyuz oğlum biz canın sıkılır hop atlarsın arabaya sabağa kapımdasın bende öyle, biz değil yollar bizden korksun, huhhuuu"

"Aynen kardeşim benim bee". Arbadan inince Arda gidip babamla vedalaştı. Bende valizleri indirdim. Annemle çekindiğimiz son fotoğrafıda almayı ihmal etmedim.

Son kez Arda ile sarıldıktan sonra yola koyulduk. Neidüğü belirsiz bir şehre gidiyordum. Maceradan maceraya atlayacağım yine kesindi. Yerimde duramazdım ben. Beni nelerin beklediğini düşündükçe bir çıkmaza giriyordum. İstanbul gibi bir şehirden Allah'ın unuttuğu diye düşündüğüm Iğdır'a kıytırık bir okula gidiyordum...Her şeyde bir bilgisi olan ben, yanlışlıkla gireceğim bir maceranın hayatımla düelloya girmeme sebep olacağını bilmeden...

ALMİRA.Where stories live. Discover now