35. Bölüm: Ayrı Amaçlardaki Şıracı ve Bozacı

Start from the beginning
                                    

Yatağımdan fırlayıp banyoya girdim ve günlerdir üstümde olan kıyafetleri çıkarttım.


Aşağı indiğimde Elizabeth kahvaltı hazırlıyordu. Bu defa şarkı mırıldanmıyordu. Anlaşılan şarkı mırıldanılacak bir ritüele layık değildim artık. Ayak seslerimle bana döndü. Pembe dudakları hafif aralandı.

Ne diyeceğini bilemedi, ardından gülümsedi. "Çay koyuyorum." Kafamı, evet anlamında sallarken, benim duygusal boşluğumu hiç yokmuşçasına tolere edebilen insanları sevdiğimi fark ettim. Elizabeth de bu nadir insanlardandı. Kardeşim, kuzenim, Alex ve Elizabeth.


Tezgah masaya otururken, telefonla yaşlı hocalardan birini aradım. Telefon ikinci çalışta açıldı. "Alo?" "Merhaba hocam, ben Eylül Aymaz. Müsait misiniz?" "Ah, Eylül! Görüşmeyeli uzun zaman oldu. Telefon numaramı nereden buldun?" "Bir arkadaş verdi hocam." Diye kestirip ettim. Devam etti. "Önemli bir şey mi oldu?"


"Evet, uçakta tanıştığınız ve her gün izin çıkarttığınız muhabir-" "Ah." Dedi. "Artık bizden izin almıyor. Sanırım haberi tamamladı. Birkaç gün önce almayı bıraktı." Kalbim teklerken, elimle tezgahı tuttum. Artık okula gelmiyor muydu? Ya çoktan gittiyse? Ya ülkeden gittiyse!?

Nerede olduğunu bile bilmiyordum. Dünyanın herhangi bir yerine dönmüş olabilirdi. Yutkundum. "Eylül?" dedi uzayan sessizliğe cevaben.


Derin bir nefes verdim. Şu vardı ki ben Poyrazdan daha zekiydim. "Buradayım. Peki, nerede olacağını biliyor musunuz? Veya durun, sizin izin çıkardığınızı söylediniz. O halde bir telefon numarası olmalı." Cevap vermekte tereddüt ettiği birkaç saniyenin ardından pes etti. "Nerede olduğunu bilmiyorum.

Ama telefon numarası bende. Bir sorun mu var?" "Hayır hocam, sadece haberi hakkında önemli bir şey söylemeliyim." "Pekala sana atayım." "Teşekkürler."


Elizabeth çayları ve Fransız tostlarını masaya koydu. "Daha iyi görünüyorsun." Dedi gülümserken. Beyaz saçlarını her zamanki gibi topuz yapmıştı.

Tostun kokusu burnumu doldururken karnım guruldadı. kafamı salladım. Gelen telefon numarasını ararken çaydan bir yudum aldım. "Alex nasıl bu arada?" dedim Elizabeth'e. "İyiydi. Seni soruyordu. Onu aramalısın Eylül." "Pekala." Dedim telefon çalarken. Fakat açılmadı. Birkaç kez daha denedim fakat açılmıyordu. Masadan kalkıp, çalışma odama gittim ve laptopu açtım. İsmi neydi?


Bir şey koç... Fatih Koç? Fahri Koç? F..F... Fee-rit? Ferhat! Ferhat koç. Sosyal medyadan ve internetten arattım. Birkaç milyon kişi karşıma çıkmıştı. Hepsini kontrol etmeye başladım. Elizabeth odamı tıklayarak girdi.

Ve yemediğim tostu masama koydu. "Yardım edebilir miyim?" "Sanırım ben hallederim." Kafasını sallayarak yavaşça odadan çıkarken giydiği topuklular takır takır ses çıkartıyordu.


Saatler sonra haber ajansında çalışan gizli bir hesap bulmuştum. Profil fotoğrafı bir milyon insandı ve yüzleri net değildi. Fakat önemli değil. Ajansın ismini arama motoruna yazdım. Ve ana sayfaya giriş yaptım. Projeler, haberler, saat başı programlar...


Dakikalar sonra yetkili birisinin telefon numarasına ulaştım. Telefonuma girip onu aradım. "Alo, burası Hayat haber ajansı? Ben Lauren, Buyurun?" "Merhaba, orada Fe...Ferit yani Ferhat Koç diye bir muhabir çalışıyor mu?"


"Evet öyle bir muhabirimiz var? Bir sorun mu oldu hanımefendi?" bBr süre durdum. Pekala. Şimdi ne söyleyecektim? "Bir haber hakkında konuşacaktım." "Maalesef şu an kendisi ajansta değil. Sizi onun üstü olan yetkili birine bağlamamı ister misiniz?" "Hım, aslında isterim Lauren."

Korkunun Güncesi:1  FİLOFOBİK Where stories live. Discover now